Laterne laufen

Cumartesi, Kasım 28, 2015


Belinda'nın okulundan bir kağıt geldi eve. 10 Kasım günü düzenlenecek olan bir etkinlikten bahsediyordu. Tabi yabancıyız buranın geleneksel kutlamalarına. Fener Alayı diyebileceğimiz bu etkinlik, çocukların fenerlerle sokaklarda şarkılar söyleyerek yürüdükleri bir etkinlikmiş. Çokta bilgim olmadığımdan anlamamıştım. Bir yerde bandolar eşliğinde yürüyorken bir yerde kapı kapı gezildiğini söylüyorlar. Sanırım her okul ya da eyalet farklı farklı kutluyor. Ya da çocukların yaş gurubuna göre okullar farklı farklı program çiziyor bilemiyorum fakat internetten izlediğim bazı videoları görünce aslında çokta çoşkulu kutlandığını görmüş oldum.

Bu etkinliğin hikayesini sonradan öğrendim. Laterne, St. Martin isimli bir şövalyeye dayanıyor. Şövalye Martin soğuk bir kış günü üşüyen ve aç olan bir adama rastlar. Kılıcı ile pelerinini ikiye böler ve üşüyen adama verir. Aynı zamanda yemeğini de adamla paylaşır. Bunu duyan halk Martin'e teşekkür etmek için fenerlerle onu ararlar fakat bulamazlar. Martin'nin yaptığı iyilikler ise yardımlaşmayı simgeleyen ve St Martin'i anma günü de diyebileceğimiz Laterne - fener alayıyla anılır ve geleneksel olarak her yıl 11 Kasımda anaokullarının ve ilk okulların kendi yaptıkları fenerlerle toplanıp, şarkılar söyleyip sokak sokak dolaşarak St. Martin'i anarlar. Biz 10 Kasım günü kutladık. O gün aynı zamanda Atatürk'ün ölüm günü de olduğundan benim için o günün anlamı çok daha yoğundu. Bilemiyorum neden ama duygu patlaması yaşadım. Hikaye çok dokunaklı geldi zaten. Yapılan bir iyiliği geleneksel hale getirip çocuklara bunu aşılamak, ikincisi dediğim gibi Atatürk'ün ölüm yıl dönümü olduğundan, son olarakta Belinda'nın gözümün önünde büyüyüp, okula başlayıp, elinde kendi yaptığı fener ile kalabalığın içinde bulunmasından. Ne ara büyüdünde fener alaylarına katılır olduk!?!?


Okulun bahçesinden fenerlerle çıkıp sokaklarda yürürken kendimi zor tuttum. Bir Belinda'ya baktım, bir  'Vay be iyilik yapan bir insanı anma günü düzenliyorlar ve yardımlaşmayı, paylaşmayı çocuklara öğretip aşılıyorlar' dedim öte yandan Atatürk'ün vatanı milleti için yaptığı tüm fedakarlıkları düşününce ve ölüme yakın o son günlerini anlatan belgesel de aklıma gelince (Atatürk'ü artık anmak bile yasak oldu diye de düşündüm o an) gözyaşlarımı tutamadım. İçimden daha niceleri geçti ya gerisi de bana kalsın hadi :)


Ben bu duygu patlamalarım arasında git-geller yaşarken, Devin'in huzursuzlanıp ağlamasıyla kendime geldim. Hava soğuk, hepimiz açız, Devin ağlıyor üstüne bir de yağmur yağınca (ne anlamlı değil mi?) dedik bir yere gidip bir şeyler yiyelim bu sayede de ısınmış oluruz. Zaten çok kalabalıktı ve koca bebek arabasıyla ilerlememiz imkansız oluyordu. En son gördüğüm ateş yakılmasıydı. Yiyecek ve içecek kuyruğunda insanlar sıra bekliyordu (ücretsiz dağıtılıyordu) Ateşin etrafında şarkılar söyleniyordu ve sanırım o günü canlandırıyorlardı. Pek emin değilim ama tiyatral bir şey vardı görebildiğim kadarıyla. 


Kalabalıktan çıkıp, en yakın bulabildiğimiz ve Belinda'nın da yiyeceğinden emin olduğumuz pizzacıya gittik. Gerçekten de çok üşümüşüz. En azından ben çok üşümüşüm. Zaten pizzalarımızı yedikten sonra oyalanmadan eve geri döndük.

O günü tam manasıyla yaşayamadık belki ama yeni bir şey daha öğrenmiştim. Gelecek sene katılırız hem de daha bilinçli şekilde diyebildik. Hem şarkıları da öğrenmek lazımdı. Kuru kuru yürümek pek manidar olmuyor açıkçası. Devin'de büyümüş olur o da katılır aramıza dedik.  Dedikte dedik işte :)







Herkese Sevgiler...






You Might Also Like

0 yorum

Blogumda bulunan fotoğraflar bana aittir. Yazılı iznim olmadan hiç bir şekilde kullanılamaz.




Popular Posts