Büyük Yatağa Geçiş

Devin ve Büyük Yatağa Geçiş!

Cuma, Mart 31, 2017


Bu ay sadece olumsuz şeyler yaşamıyoruz tabiki :) Devin yaklaşık 1 aydır bebek yatağında korkuluksuz yatıyor! Hiç bir sorun yaşamadan bu evreyi atlatmış olmaktan mutluluk duyuyorum! Yuppii!

Çocuğunuzun büyük yatağa hazır olduğunu nasıl anlarsınız?

Büyük yatağa geçiş tecrübemi ilk Belinda ile yaşamıştım. Hep merak ettiğim konulardan biriydi. Nasıl hazır olduğunu anlarım? Nasıl bir süreç beni bekliyor? diye

Yataktan tırmanmaya başladıklarında ya da bunun için uğraştıklarında artık bebek yatağından kurtulmanın vakti gelmiş demektir. Bu benim için en belirgin ve en önemli detay oldu. Yatağa tırmanmak, yataktan aşağıya doğru sarkınmaya çalışmak (ki bu en tehlikeli olanı) ciddi oranda yaralanma riski taşıdığından bir an önce bebek yatağından kurtulmak ya da mümkünse bebek yatağının korkuluğunu açmak gerekiyor.

Büyük yatağa geçiş kaç yaşında olmalı?

Bence bu tüm çocuklar için değişen bir şey. Hiç bir çocuk diğerine benzemez ve geçiş için belirgin bir yaş dönemi yoktur. Elbette 4 yaşında bir çocuğun bebek yatağında yatması beklenemez fakat çocuğunuz hazır değilse 3 yaşında da bebek yatağında yatıyor olabilir. 

Belinda  büyük yatağa geçişinde 19 aylıktı Devin ise 20.


Büyük yatağa geçiş süreci nasıl işliyor?

Çocuğunuz geçişe hazır ise ister büyük bir yatak alarak (kenar korumalı) isterseniz bebek yatağınızın kenarını açarak süreci başlatın. Ben büyük yatak alma taraftarı oldum. Bunun nedeni ise bebek yatağımızın enine dar olmasıydı. Büyüdükçe sağa sola dönme alanı daraldığından sürekli olarak yatağa çarpıp duruyorlardı. Devin'nin yatağını henüz kurmadık ama en kısa zamanda kuracağız. Çünkü sürekli uykusunda dönerken yatağın kenarlarına çarpıp duruyor ve bazen bunun için uyanabiliyor.

Yatağı hazırladıktan sonra bilmeniz gereken şey bebeğinizin yatağından (korkuluğa rağmen ) düşme riski olduğu. Bu yüzden riskli olan yerlere geniş ve kalın yastıklar koymalısınız. Genellikle ilk 3 gün yere düşebiliyorlar ama daha sonra düşmemeye başlıyorlar. Ben ne olur ne olmaz diye yastıkları uzun bir süre koymaya devam ediyorum. 

Düşme riski yaşamak istemeyen anne babalar belki yer yatağı kullanarak bu riski eleyebilirler ama bu noktada öğrendikleri şey bence düşebilecekleri ihtimali. Bu yüzden düşe kalka öğrenmeleri en mantıklısı gibi. 

Herkes uykudayken evde dolaşırlarsa ve başlarına bir şey gelirse...

Sanırım en büyük endişelerimden biri gece herkes uykudayken evin içerisinde dolaşmaları. Fakat şunu söyleyebilirim ki ne Belinda'da ne de Devin de böyle bir şey başımıza gelmedi. Geceleri kapıları her zaman açık oluyor. Gece uyanıyorlar ve evde dolaşıyorlar fakat geldikleri yer bizim yatağımız oluyor, başka bir yer değil. Mesela Devin gece uyanıp yanımıza gelip bizden süt isteyebiliyor. Ya da genellikle uyanıp yatağında oturarak bizim onun yanına gelmemizi bekliyor olabiliyor. Gece evde dolaşan çocuklar muhtemelen vardır ama karanlıkta tek başlarına olmaktan korkan çocukların sayısının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de evde dolaşmak yerine direk anne babanın yanına gelmeleri daha olası.


Gece sık sık uyanan bebekler için büyük yatağa geçiş çözüm olabilir mi?

Devin 21 aylık ve bugüne kadar deliksiz bir gece uykusu olmadı. Geceleri en az 2 en fazla 8 kez uyanıyor. Bazen süt istiyor, bazen su. Bazen de hiç bir şey. Yanında olmam ona yetiyor. 18 aylık olduklarında rüyaları çoğunlukla kabusa dönüşüyormuş. Devin de bazen kalktığında korktuğunu söylüyor. Uyanma sebeblerini özetleyecek olursak açlık, diş çıkarma, hastalık ve korku. Bu yüzden yatağında kendilerini özgür hissetmeleri uykularını düzene sokmuyor. Yatağını ilk açtığımızda Devin'e 'artık gece korktuğunda yanımıza gelebilirsin' dediysem de böyle bir şey henüz gerçekleşmedi. Korkan bir çocuk yerinden pek kıpırdayamaz değil mi? :)

Bazı çocukların büyük yatağa geçtiğinde uykularının daha da bozulduğunu duymuştum. Önceden dediğim gibi her çocuk farklıdır. Bu durumda yapılacak en doğru şey bebek yatağına geri dönmek ve büyük yatağa geçişi başka bir zamana ertelemek. Tabi bu durum yatağından tırmanmayan çocuklar için geçerli. 

Büyük yatağı red eden çocuklar için ne yapmalı?

Ne Belinda ne de Devin bu konuda bir problem yaşamadığı gibi aksine çok mutlu oldular ve kolay adapte oldular. 

Yatak konusunda problem yaşayanlar için şunu diyebilirim. Eğer beşiklerine hala sığabiliyorlarsa beşiğin korkuluğunu çıkararak süreci daha kolaylaştırabilirsiniz. 

Çocuğunuz sevdiği bir çizgi film karakteri, bir hayvan ya da her hangi bir şey var ise bunun baskılarında bir nevresim takımı alabilirsiniz.  

Gece lambası işe yarayabilir. 

Uyuyana kadar çocuğunuzun yanına durabilirsiniz.

Odanızda yer var ise yatağına sizin odanızda alışmasını sağlayabilirsiniz.

Yatağının yanındaki duvara sevdiği şeyleri (sticker olabilir ) asmasını, yapıştırmasını sağlayabilirsiniz.

Fotoğrafınızı yatağının yanına asabilirsiniz.

Bir yastığa aile fotoğrafınızı bastırtıp onun yatağına koyabilirsiniz. 

Sürekli ama sürekli onunla konuşarak korkularını anlamaya çalışarak onu cesaretlendirmeye çalışabilirsiniz.

Birlikte alışverişe çıkıp  yatağını kendisinin seçmesine izin verebilirsiniz.

Aslında yatak, nevresim takımı vb. şeylerin tümünü kendisinin seçmesini sağlayabilir yatağını birlike hazırlayabilirsiniz.

Dediğim gibi iki kızımda da hiç bir zorluk yaşamadım ama yaşasaydım eğer muhtemelen yukarıda yazdıklarımı tek tek ya da hepsini birden denerdim. 


Büyük yatağa geçiş ile tecrübelerinizi yorumlar kısmında paylaşırsanız çok mutlu olurum. Bu süreci nasıl atlattınız ve sorun yaşayan anne, baba ve çocuklar için neler önerirsiniz?

Herkese Sevgiler!..



Küçük not: Hiç bir alanda uzmanlığım yok. Ne doktorum ne de başka bir şey. Sadece anneyim ve iki kızımla yaşadığım tecrübeleri paylaşıyorum. Bu yazımda yazdıklarım bizim kendi kişisel deneyimlerimizden. Bu yüzden kafanıza takılan bir şey olduğunda mutlaka doktorunuza sorun. Her çocuk farklıdır ve bize uyan bir şey size uymayabilir. 


Günlük

Belinda ve Yeni Okul!

Perşembe, Mart 30, 2017


Uzun zamandan beri ara ara yamaya başladım biliyorum. Bu sıralar o kadar çok şey oluyor ki! Bunlardan biri ise Belinda'nın yeni bir okula başlaması...

Belinda Berlin'e taşındığımız sene, Devin'nin doğmasından 3 ay kadar sonra okula başlamıştı. Okula adapte olması çok kısa sürmüş, 3 hafta içerisinde okuluna alışmış ve severek gitmeye başlamıştı. Herşey normal güzel seyrederken bir anda işler değişmeye başladı.

Okula başladıktan kısa bir süre sonra öğretmenlerinden biri okuldan ayrıldı. İşin kötüsü ayrılan öğretmen Belinda'nın favori öğretmeniydi. O zamanlar Belinda kendini tam olarak ifade edemediğinden olsa gerek bu olaydan ne denli etkilendiğini anlayamamıştık.

Bu ayrılıktan hemen sonra geçici bir öğretmeni oldu. Belinda geçici öğretmenle de güçlü bir bağ kurdu. Öğretmeni Belinda'nın sürekli hasta olmasına ve yemek yememesine çok üzülüyor, onu kendi çocuğu gibi benimseyip elleriyle besliyor ve her şeyiyle yakından ilgileniyordu. Belinda için adeta bir 'anne' rolü oynuyordu ve Belinda da bu durumdan oldukça memnundu. Bir anne olarak en büyük endişelerimden biri Belinda'nın okulda kendisini aç bırakmasıydı fakat öğretmeni sayesinde benimde içim rahattı. Öğretmenini çok sevdiği için okula yeniden severek gitmeye başlamıştı fakat bir gerçek vardı ki öğretmeni geçiciydi.

Dönem bitti, tatil araya girdi, bitti derken yeni döneminde Belinda okula sevinçle gitti fakat bilmediği, sevdiği öğretmeninin artık okulda olmayacağıydı. Her ne kadar yaz tatilinde bunu ona anlatmaya çalışsakta hiç bir şey anlamamıştı. Belinda yeniden öğretmen değiştirmişti fakat bu sefer işler biraz farklı gelişti. Belinda bu süre içerisinde sadece öğretmen değişiklikleri yaşamadı elbet. Konumuz okul olduğu için sadece bu konuda kalacağım. 

Belinda artık okula gitmek istemiyordu. Bazı sabahlar ağlayarak gitmek zorunda kalıyordu. Her ne kadar onu o şekilde göndermek istemesem de mecbur kaldığımız için yapacak bir şeyimiz olmuyordu. Okuldaki öğretmeni de getirmelisiniz ayrı kalmamalı dediğinden doğru bir şey yaptığımızı sanıyorduk. Belinda 3 yaşına girdikten hemen sonra konuşması düzelmeye, kendisini daha iyi ifade etmeye başladığında okul durumuna bir açıklık getirdi.  Bir gün karşımıza geçip 'Okulu sevmiyorum, arkadaşlarımı sevmiyorum, öğretmenlerimi sevmiyorum gitmicem! Evde annenin yanında kalcam!' dedi. Daha önce bütün sorularımıza (okulu sevip sevmediği, arkadaşarını sevip sevmediği gibi) evet diye cevap verdiğinden anlayamamışız. Meğer Belinda demek istediğini bize diyememiş. Sanırım evet derken hayır demek istemiş.

O andan itibaren okula gödermeyi kestik. Teşfik etmeye devam ettik fakat her seferinde hayır cevabını aldık. Bizi protesto etti. Hiç altına yapmazken bilinçli bir şekilde altına yapmaya başladı. Nedenli nedensiz kardeşine vurmaya başladı. Ne zaman dışarı çıkmak istesek ağlama krizlerine girdi. Sonradan anladım ki okula götüreceğimizi düşündüğünden dışarı çıkmak istemiyordu. Ona günün her anı okula gitmeyeceğeni, parka ya da markete ya da nereye gidiyorsak gideceğimiz yeri anlatmaya çalışıyor, sakinleşmesi için elimden gelen herşeyi yapmaya çalışıyordum. Bu öyle bir şeydi ki. Açıkçası bu kadarına şaşırmıştım. Sevmediğini anlamıştım fakat bu denli travmatik bir durumu olduğunu anlayamamıştım. Belinda'nın psikolojisi ciddi oranda hasar görmüş, güven duygusu ise tamamen yok olmuştu. Ne dersek diyelim bize de güvenmiyordu.

Belinda okula gitmiyordu ve benimle, kardeşiyle birlikte evdeydi. Belinda farklı bir çocuk ve özel ilgi isteyen bir çocuk. Onunla evdeyken çoğu zaman bu ilgiyi vermeye çalışsam da bir yerden sonra imkansızlaşmaya başlıyor. En doğru şey ona yeni ve iyi bir okul bulmaktı. 

Berlin'de okul bulmak çok zor. Eğer bir okul bulabilmişsen çok ama çok şanslısın demektir. Listeye adını yazdırırsın, sıra beklersin ve ne zaman sıra size gelir asla bilemezsin. Biz şanslıydık ki yeni bir okul bulmuştuk. Okul için adımızı yazdırdığımızda inşaat halindeydi ve öğretmen alımları devam ediyordu. Başta tereddütlüydüm çünkü nasıl bir yer olacağı ve kimlerin öğretmeni olacağı konusunda (2 öğretmen hariç ) bir fikrim yoktu ama diyorum ya. Berlin'de okul bulmak çok zor. 

Belinda'nın yeni okulu bu senenin başında açıldı ve Belinda Mart ayının 2. haftasında okula başladı. Hala alıştırma dönemindeyiz. Belinda travmasını hala atlatabilmiş değil ve okula alışması çok ama çok uzun sürebilir. Bunun tabiki farkındaydık ve hiç bir şeklde ne ben, ne de öğretmenleri aceleye getirme taraftarı değil.  İşin güzel yanı okuldan ve öğretmenlerinden çok memnun olmam. Özel çocuklarla da ilgilendiklerinden nasıl davranacaklarını çok iyi biliyorlar. Öğretmenleri çok yardımcı ve Belinda'nın durumunu da bildiklerinden bizi hem kendileri yardımcı oluyor,  hem de bize yardımcı olabilecek diğer uzmanlarla kontak kurmamıza yardımcı oluyorlar. 

Bütün herşeyin sonunda Belinda'nın travması konusunda hala endişelerim var. Kolay ve en az hasarla atlatabilmesi için sürekli neler yapabileceğimizi ya da kimlerle konuşabileceğimizi araştırıyor, sürekli öğretmenleriyle iletişim halinde kalıyor ve Belinda'nın durumuyla ilgili uzun uzun konuşuyoruz. O kadar çok üzülüyorum ki anlatamam. 

Doğduğu günden beri sürekli sağlığı konusunda acı çeken bebeğimin hep mutlu olmasını isterken yeni çıkan sağlık sorunlarının yanında bir de psikolojik sorunlarıyla uğraşıyor olmak çok ama çok üzücü. Bilmiyorum ama aynı zamanda öfkeliyimde. Hem de çok. Sürekli neden eski okulu bizi bilgilendirmedi diye soruyorum kendime. Neden her şey olup bittikten sonra bizi çağırıp Belinda okulda böyle davranıyor evde de böyle mi diye sordular anlayamıyorum. Hayır konuştuktan sonra da bir şey de değişmedi. Aynı zamanda sağlık sorunlarının çıkması da canımı acıtıyor. Doktorlara da öfkeliyim. Neden uzun zamandan beri söylediğim şikayetlerini ciddiye alıp bir şey demediler ya da yönlendirmediler diye. Bu da başlı başına bir konu. 

Umarım bu okul Belinda'ya iyi gelir. Arkadaşlar edinir, Almanca öğrenir, öğretmenlerini çok sever ve mutlu olur. Sonuçta 4 yaşına girecek ve eninde sonunda okula başlaması gerekecek. Okula göndermemek olayı kemikleştireceğini düşündüğümüzden yeni bir okulda yeni bir başlangıç yapması en sağlıklısı diye düşündük. Tabi aceleci olmadan tamamen kendisini hazır hissedene kadar bekleyerek. Yeni okulu gerçekten güzel ve bu denli güzel bir okulu bir daha bulabileceğimizden de emin değilim. Başka bir derdim ise Devin'nin önümüzdeki sezon Belinda'nın eski okuluna başlayacak olması. Simdi onun içinde başka bir okul araştırmaya başladık. Okul bulmak neden bu kadar zor ki!

Bütün bu yaşadıklarımız bize ders niteliğindeydi. Hiç bir şeye ve hiç bir kimseye güvenim kalmadı. Artık herşeyi zorlamam gerektiğini, ısrarcı olmam gerektiğini öğrendim. Karakterimin tam tersi olmasına rağmen bunu yapmaya mecburum artık. Olaylara sürekli şüpheci yaklaşmalıyım. Aksi halde başımıza bir çok şey gelebiliyor. Hem okul hem de doktor konusunda yaşadığımız aynen budur.

Benim gibi güven duygusuyla yanıp tutuşan anneler, babalar... Size tavsiyem şu olabilir. Güven duyabilirsiniz. Her hangi birine ya da bir yere, kuruma. Fakat ne olursa olsun şüpheci olmaya devam edin. Özellikle de konu çocuklarınız ise. İnanın geri dönüşü pek iyi olmuyor. 

Sanırım bu yazım Belinda yeni okula başladı yuppii her şey harika yerine pişmanlıklar ve üzüntülerle dolu oldu. Keşke tam tersi olsaydı değil mi? Sürekli kendime 'merak etme her şey yoluna girecek, en azından konunun ne olduğunu biliyorsun. Sana yardımcı olacak insanları buldun ve bir adım attınız' diyorum. Sürecin çok ama çok başındayız. Umarım bir sonraki yazımda her şeyin düzene girdiğini Belinda'nın çok mutlu, sağlıklı bir çocuk olduğundan bahsedebilirim. 

Herkese Sevgiler!...

Aile

Aile Gezisi Rota : Tropical Island - Berlin

Cumartesi, Mart 18, 2017


Geçen sene yeni yılda keşfettiğimiz fakat ard arda geçirdiğimiz hastalıklardan dolayı gidemediğimiz Tropical Island' a en sonunda gidebildik! Gerçi yine hastaydım (evet geçmek bilmeyen hastalıklarım). Soğuktan sıcağa ardından tekrardan soğuğa çıkmak hastalığım için iyi gelir mi ki diye düşünüyordum ki tam hastalığımı atlatıyorum derken yeniden hasta oldum. Bu yüzden yazımı anca yazabiliyorum. Herneyse.

Gitmeden bir kaç gün önce Belinda'ya Tropical Island'ın videolarını izlettirdim. O kadar çok heyecanlandı ki 'hadi anne, hadi baba gidelim' demeye başladı. Açıkçası bende çok heyecanlıydım. 

Evden yaklaşık 1 saat kadar uzaklığımızda olan Tropical Island uçak yapımı için inşa edilen hangarmış. Çok büyük ve epeyce yüksek olan hangara girdikten kısa bir süre sonra sıcaktan üstümüzü çıkarmaya başladık. Bu öyle bir sıcaktı ki terlemeye başlamıştık bile. 

Tahminimden çok daha büyük olan kilitli dolapların ve kabinlerin bulunduğu alana girdiğimizde kendi dolap numaralarımıza ulaşmak baya vaktimizi aldı. Yürüyorduk yürüyorduk ama bir türlü gelemiyorduk. Belinda ve Devin heyecanlı bir şekilde koşturmaya başlamışlardı bile. O an tek düşündüğüm üzerimdekilerden kurtulmaktı.

Nihayet dolaplarımıza ulaşıpta üstümüzü çıkarıp gereksiz tüm eşyalarımızdan kurtulduğumuzda baya bir rahatlamıştım. Ayakkabılarımı çıkardığım an fark ettim ki mekan yerden ısıtmaymış. Ayaklarımın altı sıcacıktı :) Fark ettiğim diğer şey ise kurutma makinasıydı. Bu sayede eve gitmeden önce ıslak havlu ve çamaşırları kurutabilme imkanınız oluyordu. 

Kızlar o kadar heyecanlıydı ki dolapların bulunduğu alandan havuzların bulunduğu alana giden yolda koşturmaya başlamışlardı bile. Onları zapt etmek neredeyse imkanısızdı. Koşturduklarında labirent gibi olan dolapların aralarında kayboluyorlar ve onları bulabilmek zor ve stresli oluyordu.  Ne kadar bizi bekleyin desekte bizi tabikide dinlemediler ve hem onları kontrol etmek hem de hazırlanmak çok ama çok zor oluyordu.  Nihayet hazırız hadi bakalım gidiyoruz dediğimizde içeriye attığımız ilk adımımızda Devin baya tırtıklı olan zemine düşerek dizlerini kanatmış oldu. Kıyamam canı çok yanmış olsa da kısa bir ağlamanın ardından acısını umursamadan heyecanlı heyecanlı koşturmaya devam etti :)



İçeride bizi ilk flamingolar karşıladı. Belinda hayvanat bahçesinde flamingoları çok görmek istemiş fakat onları görememişti (sanırım iç mekana almışlardı). Bu yüzden flamingoları görmek bizi mutlu etmişti. Yarı bozuk fotoğraf makinamı çıkarıp fotoğraf çekmeye başladım bende. Biliyordum ki ilerleyen zamanlarda fotoğraf çekmem imkansızlaşmaya başlayacaktı.

Flamingolardan sonra şelalenin ve havuzun bulunduğu alana geldik. Çok kalabalık olduğu için havuzların fotoğraflarını çekemedim. Fakat şunu söyleyebilirim ki inanılmaz güzeldi. Mekan o kadar güzel planlanmıştı ki, kafanızı havaya kaldırmazsanız bir hangarın içinde olduğunuzu fark etmiyorsunuz. Yapay bir yerdesiniz ama size herşey çok doğal geliyor. 





Havuzda biraz vakit geçirdikten sonra karnımız acıktığından yemek yerlerini keşfetmek için yürümeye başladık. Belinda ve Devin patates kızartması istiyordu. Onlara patates kızartması kendimiz içinde  açık büfeden asya yemekleri aldık. Fiyatlar normaldi. Yemekler ise inanılmaz lezzetli!




Frozen Yogurt'un tadı ise muhteşemdi. İşin güzel kısmı yoğurdunuzu kendiniz hazırlayabiliyordunuz. İstediğiniz büyüklükteki kabınızı seçtikten sonra yine istediğiniz yoğurdu ya da yoğurtları kabınıza doldurup, üzerine istediğiniz süslemeyi koyabiliyordunuz. O kadar çok fazla çeşit vardı ki! Daha önce hiç bu kadar çok çeşit görmemiştim :)




Lezzetli yemeklerimizi yedikten sonra kızlar tatil arkadaşlarıyla oynamaya başladılar :) Bizde biraz içeceklerimizin keyfini çıkardık. 




Bir süre sonra Belinda yeşil dinozoru görmek istediğini söyledi. Yeşil dinozor internette gördüğümüz mekanın çocuk klübünün dinozoruydu. En çok heveslendiği şey aslında dinozordu fakat saatlerini kaçırdığımız için maalesef göremedi. Fakat epeyce büyük olan ve bir çok oyuncağın, tırmanma alanlarının bulunduğu çocuk alanında baya eğlendi. Devin ise orada bulunduğumuz sürenin neredeyse tamamını kaydıraktan kayarak geçirdi. 



Kızları oyun alanından koparmak biraz zor olsada onları alıp ikinci havuzun bulunduğu alana geçebildik. Havuzun bulunduğu alanı gördüklerinde hoşlarına gitmiş olmalı ki mızırdanmayı kesip yeni mekanda bulunan oyuncakları keşfetmek için oyuncaklara doğru koşturmaya başladılar.. Devin yine bir kaydırak buldu ve süreki ama sürekli kayıp durdu. O kadar çok kaydı ki! Uykusu olmasına ve yorgunluktan ölmesine rağmen istediği tek şey kaymaktı. Aşırı yorgunluğundan dolayı ayakta sallanmaya başladığından onu zorla uyuttuk (iyiliğin için Devin). Belinda ise sıcak suyun içinden hiç çıkmadı. Oradaki oyuncaklarla da oynamadı. Suyun içinde öylece oturdu, yattı ve etrafını seyredip durdu. Devin'nin uyuyor olmasından yararlanarak dış mekandaki havuza gitmeye karar verdik bizde. 


Havuza doğru giderken çok üşümüştüm. Yapay bir sıcaklıktan mıdır nedir ne mayonuz ne de havlunuz kurumuyor. Islak mayolarla ve havlularla bütün günü geçirmek zorunda kalıyorsunuz. İşin kötüsü ıslak olduğunuzda içerisi baya serin oluyor. Bir daha gidersek eğer kesinlikle bornoz götüreceğim. Yedek mayo ve yedek havlular... Benden de size tavsiye olsun :)

Havuzun girişine geldiğimizde dışarısının soğukluğunu hissettim. Hasta olmayı göze alarak bu tecrübeyi yaşamaya karar verdim. İlk dışarı çıkarken bir an çok üşüyorsunuz ama sonra suyun sıcaklığı sayesinde dışarıdaki soğukluğu hissetmiyorsunuz. 

Havuzun orta kısmında jakuzinin bulunduğu bir alan vardı. Biz tam oraya doğru yüzmek istediğimiz anda ne olduğunu anlamadan sert bir akıntıya kapıldık. Bir an korktum ama sonra anladım ki havuzda yapay bir akıntı var. Bu bana baya eğlenceli geldi. Akıntı kuvvetli olduğundan kendinizi akıntıya bıraktığınız anda havuzun içerisinde dönüp duruyorsunuz :) Artık gidelim dediğimizde ise havuzdan tam çıkmak isterken akıntıya yeniden kapılıp bir tur daha attığımızda ise gerçekten çok ama çok eğlendim. Ha ha ha! Tam o sırada havuzun tam orta kısmının yanında bir girdap olduğunu fark ettim. İki kişi girdapta dönüp duruyordu. Bu görüntü bana gerçekten çok eğlenceli ve bir o kadar da komik geldi :)

Nihayet havuzdan çıkabildiğimizde ıslak havlularımızda kurulanmaya çalıştık. Belinda ve Devin'nin yanına gittik ve dış mekan havuzunu keşfe annem çıkabildi.

Devin hala uyuyordu. Belinda da üşüyor olsa gerek sıcak havuz suyunda durmak istiyordu. Annem geldiğinde ise yemek yemek için yeniden restoranların bulunduğu yiyecek alanına yürümeye başladık.  En çok merak ettiğim şey gece Tropical Island'ın nasıl görüneceğiydi. Işıklar teker teker yanmaya başlamıştı ve dediğim gibi kafanızı yukarı kaldırıp bakmadığınız sürece hangarın içinde oldunuzu fark etmiyorsunuz bile. Işıklarla birlikte mekanın atmosferi değişti ve inanılmaz güzeldi. Ben ıslak mayomdan sonunda kurtulmuş üzerime gömleğimi geçirebilmiştim. Hırka almadığım içinse pişmanlık duyuyordum. Fakat bir süre sonra çok ısınmaya başladım. Durum şu ıslaksan içerisi sıcak gelmiyor aksi halde ise çok sıcaklıyorsun. 


Yemeklerimizi yedikten sonra iki havuzun orta kısmında bulunan mini ormanı gezip ardından eve gitmeye karar verdik. Kızlar yorgun olmasaydı muhtemelen gitmezdik ve gece de havuza girerdik.  Havuz o kadar güzel görünüyordu ki! Rengarenk ışıklar tüm havuzu ve çevresini aydınlatıyordu ve masalsı bir atmosfer oluşturuyordu. Belinda yeşil havuza gireceğim diye tutturmuş olsa da yeniden ıslanmayı göze alamadım. Ayrıca onları havuzdan çıkarmaya çalışacağımız zamanı düşünüp her ne kadar acaba girsek mi diye gelip giden düşencemi beynimden çıkardım. Gerçekçi olmalıydım.  Çok yorgunlardı ve eve 1 saat yolumuz vardı. 


Soyunma kabinlerine geldiğimizde giyinmek çok zordu. Çok sıcak olduğundan üzerinize kışlık kıyafetlerinizi giymek istemiyorsunuz. Mecburen giydiğinizde ise sıcaktan terlemeye başlıyorsunuz. 

Genel olarak Tropical Island'ı gerçekten çok beğendim ve mümkün olursa bir daha gitmek isterdim. Soğuk havada tropikal bir iklimi yaşamak, yapay bir alanı doğal gibi algılamak güzel bir tecrübeydi. Artık yanıma ne alacağımı ne almayacağımı da biliyorum! 

İşin bir güzel tarafı ise dışarıdan yiyecek sokmanıza hiç bir şey demiyor olmaları. Ben piknik sepetiyle gelenleri de gördüm. Emin değilim ama sanırım içki sokamıyorsunuz. Onun dışında her şey serbest. Gerçi içerideki yiyecekler çok lezzetli ve dışarıdaki ile aynı fiyat olduğundan çokta dışarıdan yemek sokma ihtiyacınız olmuyor.  Fakat çok seçici bir çocuğunuz var ise onun için çantanıza  bir kaç şey koymak sorun olmuyor.

Tropical Island'a gidipte tecrübelerinizi  paylaşmak isterseniz tecrübelerinizi yorumlar kısmına yazarsanız çok sevinirim.

Tropical Island hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Herkese sevgiler!..

Aile

Aile Gezisi Rota : Zoo Berlin!

Salı, Mart 07, 2017



Son 1 bucuk aydan beri derinleşen depresif durumum hayatımı devam etmemde bana zorluk çıkarıyordu. Bu konu başlı başına bir yazı konusu aslında. Yazıp yazmamak arasında gidip geldim sürekli ve hala bir karar vermiş değilim. Herneyse.

Annem ve babamın yanımıza gelmesi, havanın 16 derece olması, yaptığım ufak bir alışveriş keyfimi büyük ölçüde yerine getirmişti.  Hayvanat bahçesine gitmeye karar verdiğimizde hemen fotoğraf makinamı hazırladım, giyindim. Fotoğraf çekmeyeli neredeyse 1 ay olmuştu ve ben fotoğraf çekmeyi çok özlemiştim. Biliyordum ki fotoğraf çekmek beni daha da mutlu edecekti.

Hayvanat bahçesine vardığımızda uzun bir bilet kuyruğu bizi bekliyordu. Yine aynı hatayı yapmış online bilet almayı unutmuştuk ve uzun kuyruğu beklemek zorunda kalmıştık. Neyseki hava çok sıcaktı ve ben pozitiflikten ölecektim :) Bir gece önce uyuyamamış olmak, deli gibi yorgun olmak bile umrumda değildi. 

Kenan bir kuyruğa annem başka bir kuyruğa girdi. Devin çoktan uykuya dalmış uyuyor, Belinda ise arabasında oturuyordu. Bende bir kıyıda bekliyordum. Tam o sırada makinamı çantamdan çıkartım ve ayarlarını yapmaya başladım fakat o da ne. Tuhaf bir şekilde makinam fotoğraf çekmiyor, hata veriyordu. En son kullandığımda hiç bir sorunu yoktu ve o zamandan bu zamana kadar da makinam ne düşmüş ne de bir yere çarpmıştı. Çok şaşkındım. Fotoğraf makinam bozulmuştu ve bir tane bile fotoğraf çekemiyor, çekmek istediğimde ekranda hep aynı hata kodunu görüyordum.. Aklıma internetten hata kodunu araştırmak geldi. İyikide araştırmışım. Önerilen şeyi yaptığımda makinam fotoğraf çekmeye başladı fakat f değeriyle oynadığım anda yine hata veriyordu. Buna bile sevindim o an. F değeriyle oynayamayacaktım ama en azından fotoğraf çekebilecektim. 



İlk 2015 yılında gitmiştik Zoo Berlin'e. Belinda minicikti ve Devin yeni doğmuştu. Hayvanat bahçesini tam gezememiştik. Bu sefer bunu başabiliriz diye düşünsemde pek mümkün olmadı. Gerçi daha önce görmediğimiz bazı yerleri ve bazı hayvanları gördük ki bu da bir şey. Fakat hala hayvanat bahçesinin gezemediğimiz yerleri var. Bir daha ki sefere artık değil mi :)


Hayvanat bahçesine girdiğimiz anda Belinda hemen girişte bulunan filin ve zürafanın yanına koştu. Devin bu sırada uyuduğundan ne fili ne de zürafayı göremedi. Belinda o kadar hızlı bir şekilde havanlara bakıyordu ki. Açıkçası biraz inceler diye düşünmüştüm fakat sırayla görmek istediği hayvanları söylüyor ve koşturmaya başlıyordu. Belki çok heyecanlıydı ve bu yüzden sabırsızdı bilemiyorum ama kesinlikle çok ama çok mutluydu. Maymunları görmek istediğini söylediğinde maymunların bulunduğu alana doğru yürümeye başladık bizde. O sırada bir kaç fotoğraf çekmek isteğim nedeniyle biraz arkada kaldım. Belinda'nın yanına gittiğimde maymunlara bakıyor olacağını düşünmüştüm fakat Belinda çocuklar oynasın diye konulduğunu düşündüğüm iki ağaç gövdesinin üzerine tırmanmakla meşguldü. Belinda tırmanmayı çok ama çok seviyor. Bu yüzden o ağaçlara tırmanırken inanılmaz mutlu gözüküyordu. Tam o sırada Devin'e uykusundan uyanmış ablasının yanına gidip oynamak için sabırsızlanmaya başlamıştı. Devin'i arabasından kucağıma alıp ilk maymunları gösterdim. Şaşkındı haliyle. Uykusundan yeni uyanmış ve maymunlara bakıyordu. Sürekli 'başka?başka maymun?' diye sormaya başladı. Bende ne kadar maymun çeşidi varsa sırayla ona göstermeye başladım. Hepsini gezdikten sonra Belinda'nın yanına ağaç gövdelerinin bulunduğu alana gittik. Devin heyecanlı heyecanlı ablasının peşine koşturmaya başladı. Bir yandan da o da ağaçlara tırmanmaya çalışıyor ama beceremiyordu. Kucağımıza alıp ağaca çıkardığımız zamanda korktu :) 












Kızları ağaçların bulunduğu alandan koparmak bir hayli güç oldu. Acıkmıştık ve bir şeyler yemek zorundaydık. Önceki gidişimizden bildiğimiz yemek alanına gitmeye karar verdik fakat oraya vardığımızda yine upuzun bir kuyrukla karşılaştık. Belinda patates kızartması istiyordu ve görebildiğim kadarıyla orada patates kızartması satılmıyordu.  Emin olmak için sormak istedim. Sonuçta satmadıkları bir şey için upuzun bir kuyruğu beklemek istemiyordum. İyikide sormuşum. Tahmin ettiğim gibi sosisli dışında yiyecek bir şey satılmıyordu. Başka bir yer tarif etti ve orada satıldığını söyledi. Bu hayvanat bahçesinin girişinin olduğu taraftaydı. O kadar çok acıkmıştık ki hızlıca tüm yolu geri döndük ve büyük bir restoranla karşılaştık. Daha önce hayvanat bahçesinin bu kısmına gelmemiştik. Restoranın hemen önünde kocaman bir park vardı. Çok şaşırmıştım ve bir yandan da sevinmiştim. Kızlar yemeği unutup parkta oynamak için parkın içine daldılar. Babamda ben gidip yiyecekleri alıp geleyim dedi. Sonuçta patates kızartması alacaktı. Annem Devin ile Kenan da Belinda ile oynuyordu. Çok yorgundum ve oturmak istedim. Oturacak yer bulmaya çalışırken restoranın önüne kadar geldim. Tam o sırada boşalan bir masa gördüm. Park ve restoran tıklım tıklım dolu olduğundan boşalan masayı gördüğüm anda bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini hissettim. İyikide hislerimin peşinden gitmişim. Bebek arabasını koyabileceğim bir alan vardı. Arabayı oraya koyup masaya oturdum. Şanslıydık ki masada bir de Devin için mama sandalyesi de vardı.

O an o restoranda da upuzun bir kuyruk olduğunu fark ettim. Ardından kuyrukta babamı gördüm. Herkesi tek tek arayıp masa bulduğumu ve oturduğu söyledikten sonra beklemeye başladım. O kadar yorgundum ki bu yüzden fotoğraf makinamı çıkarıp parkın fotoğraflarını çekmeyi unutmuşum. Hatta yediğimiz o muhteşem yemeği ve hayvanat bahçesinin hatıra para makinasını ve paraları da!

Şunu söyleyebilirim ki hayatımda yediğim en güzel patates kızartmasını ve nugget ını yedim orda. Yolunuz Zoo Berlin'e düşerse eğer kesinlikle yemelisiniz benden söylemesi. O kadar lezzetliydiler ki hala tadı damağımızda. İçtiğim meyveli bira tüm önyargıma rağmen  beni şaşırtarak favorilerimin arasında yerini aldı. 















Akşam olupta güneş yavaş yavaş batmaya başladığında artık bizimde eve dönme vaktimiz gelmişti. Bütün gün sıcak bir havada açık havanın keyfini çıkardık. Çocuklar tüm gün hem hayvanları gördü hem de parkta oyun oynadılar. Devin su aygırlarından biraz korksa da genel olarak o da tüm hayvanlara meraklı meraklı seyretti. Muhteşem yemekleri ise ayrı bir bonustu. Sırf yemek yemek için bile gidebilirim. Ha ha ha!  Tabi birde su aygırlarını görmek için. İlk kez bu kadar yakından görme şansım oldu ve baya etkilendim doğrusu. Birde aslandan. Çok yakınındaydık ve kükrediğinde geri çekilme güdüsüyle bulunduğum yerden arkalara doğru nasıl kaydım bilemedim. Belinda kucağımdaydı ve o an göz göze geldik. O anı hiç unutmayacağım :)

Dolu dolu keyifli bir gün ardından yorulmuş bir şekilde eve doğru yol aldık. Bir sonraki seferi iple çekiyorum. Sanırım her ziyaretimiz kızların yaşlarına göre farklı deneyimlerle geçecek ki en güzeli de bu değil mi zaten.  Belki görmediğimiz yerleri keşfedeceğiz. 

Seviyorum seni Zoo Berlin! Yazın pandayı görmek için mutlaka gelmeye çalışıcağız. Ha ha ha! Haberin olsun :)

Umarım sizinde hafta sonunuz güzel geçmiştir. 

Herkese Sevgiler!...


Blogumda bulunan fotoğraflar bana aittir. Yazılı iznim olmadan hiç bir şekilde kullanılamaz.




Popular Posts