Günlük

Yeni Bir Haftaya Başlarken...

Salı, Nisan 30, 2013

Yorgunluk ve ağrılar insanı gerçekten zorluyor. Yapacak o kadar işim var ve birikti ki... Günlük işlerimin yarısını bitiremeden yorgun düşüyorum. Bu yüzden de keçi boynuzu pekmezime günde bir kaşık alarak devam ediyorum.

Düne göre bugün daha iyi gibiyim. Yetiştirmem gereken işleri bir kağıda döktüm yetmedi, başka bir kağıda devam etmek zorunda kaldım. Şimdiden nasıl gözümde büyüdü bir bilseniz.

Evimizde ise bitmek bilmeyen bir tadilat süreci devam ediyor. Yaklaşık üç yıldır biz bittik ev bir türlü bitmedi. Evde herşey heryerde. Çoğuda benim ıvır zıvırlarım. Bir düzen olsa yerleri belli olsa hemen toplanacaklar ama onlar bana bakıyor ben onlara. Nereye koyacağımı bir türlü bilemiyorum. O kadar çok sıkıldım ki bu durumdan. Şeytan kaldır at hepsini kurtul rahatla diyor.

Ev tadilatımıza bir de kızımızın odası eklendi. Evimiz tek odalı, iki salonlu. O yüzden de alt kattaki salonu bebek odası yapmaya karar verdik. Mutfak salon bir olduğu için mecburen ayırmamız gerekiyor alanı duvarla. Şimdiden sıkıntısı bastı bana. Yayıntısı, boyası badanası, masrafı... beni gerdi. Bir de kızımızın eşyaları odaya yerleşmek için sırasını bekliyor etrafta...

Evet, kızımınızın hemen hemen herşeyini aldık. Mobilya olarak bir tek yatağı kaldı. Tabi ufak tefek şeylerde...Emzik, biberon gibi... Bir çok kişiye erken gelebilir ama ben indirim gördüğümde düşünmeden alırım. Bir kaç ay sonra zaten alacağım şeylere fazladan para vermek istemem. Aldığımız ürünlerden şu ana kadar 1000 liradan fazla kar yaptık bile! En çok bebek arabası setinden yaptık. %70 indirimle...

Bir an önce herşey bitsin ve kızımın odasını yavaş yavaş, zevk ala ala yerleştireyim istiyorum. Tatile de gitmek istiyorum. Şimdiden bu sıcaklar beni boğdu...

Bu arada zaman çabuk geçti ve yarın resim kursum başlıyor. 1 Mayısta Taksim'e gitmek ne kadar akıl karı bilinmez ama akşam saatlerinde olduğundan içimi rahat tutmaya çalışıyorum. Hafta sonunda ise eşimin doğum günü var. Onun içinde bir şeyler düşünmem lazım.

Pikniğe gidiyoruz!

Hamilelik Günlüğüm

Hamilelik ve Çatlaklar

Pazartesi, Nisan 29, 2013

Bir çok hamile kadının korkulu rüyası çatlaklardır. Benim de öyle.
Piyasada bir çok ürün var. İnsan hangisini alacağını şaşırıyor. Benim en önem verdiğim şey içerik. Olabildiğince doğal olsun, paraben içermesin gibi.

Yine internet araştırmalarım sonucunda kozmetik ürünlerimizin içerisinde olan zararlı içerikler hakkında bir yazı bulmuştum. Hemen soluğumu kozmetik ürünlerimin yanında aldım. Tek tek baktım içeriklerine, listede geçen bir şey gördüğümde ise hiç düşünmeden çöpe attım. Bebekler için üretilmiş ürünlerde bile paraben vb. içerik gördüğümde çok şaşırmıştım. Hatta eczaneden güvendiğim marka diyebileceğim ürünlerimin içeriklerine şaştım kaldım. Bir göz temizleme toniğim vardı. Her sürdüğümde hafif yanma hissediyordum. Hassaslığıma veriyordum ama içerisindeki bir maddenin yanıcı özelliği olduğunu okuyunca onu da attım.

Bazı ürünlerimin üzerinde içeriğinin yazılmadığını görünce daha da çok şaşırdım. Onları da internetten içeriklerini araştırıp o şekilde karar vermek üzere bir kenara koydum. O yazıyı okuyunca ve hamile olduğumu da düşünürsek, karnıma süreceğim bir çatlak önleyicinin ya doğal ya da doğala en yakın olanı olmalıydı.

Eczanede tavsiye edilen bir kaç ürünün içeriklerine baktım. Açıkçası içime sinmedi. Üstelik fiyatları da çok yüksekti.

En doğal çözüm bitkisel yağlar. Tabi onların da doğal olanını, paraben içeriği olmayanını almak lazım.
Okuduklarım arasında zaytinyağı, badem yağı ve kakao yağı var. Henüz hangi markalar doğal yağ üretiyor bilmiyorum ama o konuda en kısa zamanda araştırma yapıp buradan paylaşacağım.

Ben üçüncü aylarımda LUSH 'tan Therapy masaj sabunu aldım. Hamileler için üretilmiş %100 doğal çatlak önleyici bu sabun aslında masaj yağı. Vücudunuza sürdüğünüz zaman sabun eriyor ve yağlanmış oluyorsunuz. Kullanım süresi uzun değil. Aldığınız zaman paketinin üstünde son kullanım tarihini göreceksiniz. Bu da ürünün raf ömrü uzasın diye kimyasal içerikten yoksun olduğunu gösteriyor. Kokusu bana göre ne çok güzel ne de çok çirkin. Portakal, limon kokusu alıyorum ama çok yoğun veya keskin değil.  Umarım işe yarar ve çatlaklarım oluşmaz. Tabi sadece sürülen ürünlere değil, aynı zamanda alınan kilolara da dikkat etmek gerekiyor.

Görüntüsü şöyle:



İçeriğine gelince;
Cocoa Butter (Theobroma cacao), Shea Butter (Butyrospermum parkii), Perfume, Lavender Oil  (Lavandula hybrida), Neroli Oil (Citrus amara), *Citral, *Geraniol, *Farnesol, *Limonene, *Linalool. * Bitkisel yağlarda doğal olarak bulunur.

İçeriğinde parfüm bulunması kafamı biraz karıştırmıyor değil...

Fiyatı 23 tl. 4 tl' de kutusuna vermiştim. 1 haftadan beri kullanmaya başladım ve günde iki kez sürüyorum.

Badem, kakao ve zeytinyağı konusunda araştırma yapıp en doğalını alıp sürmeye başlayacağım. Bir sürü para verip, kimyasal ürün kullanmaktansa bu ürünler bana daha cazip geliyor.

Sizinde önerileriniz varsa paylaşın. Bu paylaşımlar bir gün bir anne adayına yol gösterecek ve fikir verecek eminim...

Asla ve asla markaya ya da bebek ürünü diye içeriklerine bakmamazlık yapmayın. Acı bir gerçek var ki o çok güvendiğimiz, aklımızın ucundan geçmeyecek markalar, bir çok zararlı içerik barındırıyor. Eczaneden almış olmanız da bir şey değiştirmiyor maalesef. Bir de masum bebekler için üretilen ürünlerde bu içerikleri bulunca insanın resmen kanı donuyor. Vazelinin doğal olduğunu, bebe yağının masum olduğunu düşünen ben, içeriklerini görünce şaşkına uğradım. Bu yüzden de bu konuda hiç bir şey yapılmayan bu dünya düzeninde görev bize düşüyor. Tabi ürünlerin içeriklerinin hiç birini atlamadıklarını ve hepsini yazdıklarını umarak.

İşte zararlı içeriklerden bazılarını buradan ve buradan okuyabilirsiniz.

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 17. Hafta

Pazartesi, Nisan 29, 2013



17. haftamdayım. Doktor kontrolüm bu haftaydı. Cinsiyetini bilmediğimiz için artık öğrenebilecektik.

En başından beri erkek olacağına inanmıştım ancak 16 haftamdan itibaren kız olacağı konusunda düşüncelere girdim. Hatta rüyamda gördüm.

Rüyamda doktor kontrolündeyim ve ultrasonla karnıma bakıyor. Biz (eşim ve ben) merakla cinsiyetini öğrenmeyi bekliyoruz. Doktor bakıyor ve bana dönüp bu bir kız diyor. Ben çok üzülüyorum. Erkek olacağına o kadar emin olunca hayal kırıklığı oluyor sanırım.

Bu hafta herkes birbine sormaya ya da tahminler yürütmeye başladı. Erkek mi olacak kız mı diye.
Kız tahmin edenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Eşimde en başından beri kız istiyordu.

Doktora gideceğimiz gün gelip çattığında çok şaşırtıcı bir şey öğrendim. Doktorum gitmiş, yerine başka bir doktor gelmişti! Şaşırmıştım ama çokta üzülmemiştim çünkü doktorum pek ilgisizdi ve bu hafta kontrolümden sonra kararımı verip gerekli gördüğüm taktirde doktorumu değiştirecektim.

Doktor genç biriydi. İlk izlenim olarak fena biri değil gibi geldi. Asıl kararımı doğum hakkında  görüşlerini aldığımda karar vereceğim.

Uzun bir incelemenin ardından cinsiyeti açıklandı. Bir kızım olacaktı. Doktora emin misiniz diye bir kaç kez sordum hatta ama eminim dedi. Bir çok kadına doktorların kız demelerine rağmen erkek, erkek demelerine rağmen  kız çocuk sahibi olduklarını okuyunca, insan ister istemez sorma gereği hissediyor.

Babası kızı olduğu için çok sevindi. En başından beri kız istediği için dileği yerini buldu bir anlamda.
Ben pek sevinemedim. İlk çocuğumun erkek olmasını, ikinci çocuğumun ise kız olmasını istiyordum. Bu da hep çocukluğumda  abim olmasını çok istediğim için olsa gerek. Benim olmadı kızımın abisi olsun demişimdir hep maalesef kızımın abisi olamayacak...

Benim Minik Kızım 17 haftalık

Doktor 6 hafta sonraya randevu verdi, bir de doppler ultrasonu istedi. Ben hemen herşeye atlamayı sevmeyen biri olarak, internetten doppleri araştırdım.

Renklli doppler ultrason ile en çok incelenen damar bebeğin göbek kordonundaki damarlardır (umblikal damarlar). Bunun dışında rahim damarları, beyin damarları, kalp damarları gibi çeşitli damarlar incelenebilir. Özellikle rahim içerisinde gelişme geriliği (iugr) şüphesi olan bebeklerde, anomali varlığında, kalp ritm bozukluğu veya kardiyak anomali varlığında, yüksek tansiyon hastalarında yapılır. Her gebelikte rutin olarak yapılan bir inceleme değildir.

Alıntı:  buradan



Doppler inceleme gebelikte hangi durumlarda yapılabilir?
- Anomaliler
- IUGR (gelişme geriliği) şüphesi
- PIH/ preeklampsi/ eklampsi (Tansiyon yüksekliği olan durumlar)
- Fetusta anomali/ fetal hastalık şüphesi
- Çoğul gebeliklerdeki bebeklerin eşit gelişmemesi
- Fetusta kalp anomalileri/ kalp hastalığı
- Aritmiler (kalpte ritm bozukluğu)
- Annede kalp-damar hastalıkları
- Daha önceki gebeliklerde gelişme geriliği, intrauterin fetal ölüm olması
- Daha önceki gebeliklerde tansiyon yüksekliği, preeklampsi olması

Doppler ultrasonun zararı var mıdır?
Bu güne kadar doppler ultrasonun herhangi bir zararı veya bir bebeğe ters etkisi gösterilememiştir. Fakat teorik olarak ısı artışı yaratması gibi bazı nedenlerden dolayı yine de gereksiz yere ve fazla uzun süre yapılamaması önerilir.



Alıntı:  buradan



Doppler incelemelerinin gelişmekte olan bebek üzerine zararlı etkileri varmıdır?

Doppler incelemesinin doku ısısını artırıcı ve bölgesel erime yapıcı özellikleri normal ultrasonografiden daha fazladır. Bu nedenle normal ultrasonografinin güvenilir olduğunu belirten çalışmaları Doppler incelemelerine uyarlamak imkansızdır. Ancak yapılan çalışmalar ve doktorların klinik izlemleri kalite kontrolü düzenli olarak yapılan bir doppler cihazıyla, tecrübeli bir kişi tarafından yalnızca gerekli durumlarda uygulanan ve mümkün olan en kısa sürede tamamlanan bir Doppler incelemesinin bebek üzerinde zararlı olmasının olağan olmadığını göstermektedir.

Alıntı: buradan




Bunların hiç biri bende yoktu. Neden doktorum benden doppler testi istemişti?

Tabiki sadece türkçe sitelerde değil, yabancı kaynaklı sitelerde de araştırdım. Aksini söyleyen bir yazı göremedim.  Siz de bir çok farklı sitelerde bu konuyu araştırabilirsiniz. 

Doktorum doppler ultrasonu yaptırmamı, eğer kötü bir sonuç çıkar ise hiç bir şey yapamayacağımızı söyledi. O zaman neden yaptırmalıydım, doğuma kadar kafama takmak için mi? Okuduklarım ve mantığım bana gereksiz olduğunu düşündürttü. Bir de ne kadar pahalı bir uygulama olduğunu düşünürsek doktorların birbirlerine hasta yollamasından başka bir şey değil deditirdi bana. 

Benim bebeğimde gerileme yok hatta bir hafta önden gidiyor. 17. haftasının başında 245 gr. çıktı. Bende yüksek tansiyon yok. Doktor ölçtüğünde 11'e  6 çıktı. Kalp damar problemim yok. Hatta kalp atışım hamilelik öncesi 59-60 çıkar, çok nadir 65'e kadar yükselmiştir. Şimdi ise genelde 62-65 nadiren 70-75'lere yüselmiştir. O da merdiven çıkmışsam ya da koşmuşsam.

Sonuç olarak yaptırmama kararı aldım. Detaylı ultrason çektirebilirim belki ama ona da gerek var mı bilmiyorum. Bebeğimi ve kendimi olabildiğince gereksiz uygulamalardan uzak tutmak istiyorum. Bu kararıma doktorum ne cevap verecek bilmiyorum. Kendisini dikkate almıyorum diye beni dikkate almamazlık yapar mı? 


Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 16. Hafta

Pazartesi, Nisan 29, 2013




16 haftam çok rahat geçti. Arada bir boyun ağrıları çektim. Mide bulantılarım da en sonunda geçti. Bu yüzden de iştahım normale döndü.

Gariptir ki internette bir çok anne adayının ilk aylarda mide bulantıları yüzünden pek bir şey yiyemediklerini hatta bu yüzden kilo verdiklerini okudum. Benim mide bulantılarım çok şiddetli olmadı hatta hiç kusmadım ama midem bulandıkça yemek yedim. Hatta kimi günler 15-20 dk da bir bir şeyler yedim.

Yediklerimin hemen hemen hepsi karbonhidrat ağırlıklıydı. Midemi bastırsın diye ekmek, (normal şartlarda kahvaltı dışında ekmek yemezdim.)  makarna, pizza, mantı... kısacası hamur işlerinden başka bir şey yiyemedim.  Yerken bulantım geçiyor ancak 15-20 dk sonra yeniden bulanmaya başladığında yeniden yemek yiyordum. İşe yarar tüm besinleri gördüğüm anda ise midem bulanıyordu. Bende ilk üç ayımda tam 6 kilo aldım.

Hamileliğimin başında 62 kilo ile doğum yapmayı planlamıştım ancak bu şu an imkansız gibi duruyor.
Yine de elimden geldiğince protein ağırlıklı beslenmeye olabildiğince az kilo almaya çalışıyorum.  Mümkün olur mu ileriki zamanlarda göreceğiz.

Doktorumla hala doğum hakkında konuşmadım. Sanırım bunu en yakın zamanda yapmam gerekiyor çünkü bana göre özel olmayan ama sisteme göre özel sayılacak bazı isteklerim var. Hastanenin ya da doktorumun bu konudaki fikirlerini de merak ediyorum.

Bazen düşünüyorum da neden Türkiye'de bir çok şey lüks kapsamında. Çok basit bir şey istediğniz zaman sanki altın varaklarda süt banyosu istiyormuşsunuz gibi muamele görüyor , utanmadan bir de sizden astronomik paralar istiyorlar. Ben bunu hiç anlayamadım, anlayamayacağım da...



Günlük

O Günler : Hamilelik Öncesi Ve İlk Karşılaşma

Perşembe, Nisan 25, 2013

Yoğunluk yüzünden yazamıyor olmak beni çok üzüyor. Bir an önce geçmiş günlerden yazmak istediklerimi yazıp bugüne gelmek ve  yaşadıklarımı günü gününe yazmak için sabırsızlanıyorum.

Hamileliğimi ilk öğrendiğim güne geri dönmek ve kısaca o günlerden bahsetmek istiyorum. Bunu da o zamanlar yazdığım günlüğüme göz atarak yapıcağım.

23.01.2013

Çocuğum olsun istiyordum ama yaşım ilerledikçe korkularım da kemikleşiyordu sanki. 2008 yılında panik atak geçirmem ve o günden bu güne kadar panik atak hastası olan biri olarak, korkularımın kemikleşmesi, cesaret kırıcı hislerimin güç kazanması da gayet normal geliyordu bir yandan bana. Fakat bir yandan da ne olacaksa olsun, çok düşünürsem bu konu hakkında bir daha cesaret edememekten korkuyordum, hiç çocuk sahibi olamamaktan...

Yaklaşık bir senedir EMDR tedavisiyle birlikte terapist desteği alıyorum. Sırf panik atağımından kurtulmak ve özgür, korkusuz bir yaşam sürmek için. Terapistime hamilelik süreci ve doğum korkumdan da bahsetmiştim. Korkum ise hamilelik sürecinde ve doğum sırasında panik atak geçirmek. Seanslarımızdan birinde garip bir şekilde karnımda bir bebek hissettim. Hatta onu şeffaflaşmış bedenimden izliyordum. Öylesine minik ve ölesiye tatlıydı ki! Açıkçası o anın bitmesini hiç istemedim. O duyguyla sonsuza kadar yaşabileceğimi hissettim. Seansımız bittiğinde terapistime bakarak 'bebek istiyorum, hazırım.' dedim.  Ben hazırdım hazır olmasına da eşim hazır mıydı? O gün seansımdan bahsettim ve hazır olduğumu söyledim. O da hazırdı. Balayında çocuk denemesi yapmak isteyipte vazgeçen biri olarak, bu sefer vazgeçmeden elimi çabuk tutmam gerektiğini düşünüyordum.

Bu konuda en ufak bir fikri olmayan iki kişi olarak ilk denemede bir sonuç alamadık. Ben hemen panik yaptım tabi acaba bizim çocuğumuz olmuyor mu diye daha çok meraklandım. Araştırmalar yaptığımda meğersem bunun günlerinin olduğunu öğrendim ve bir sonraki aya erteledik.

Bir sonraki ayın 7sine denk geliyordu. Bilemiyorum neden ama bende bir takıntı oluştu. İlla ki ayın 7 sinde hamile kalmalıydım. 7 rakamı uğurlu olacakmış, en doğru zamanın 7si olacağı konusunda garip bir his içerisindeydim. 7 sinden önce ki gün ayın 4 ünde denedik. İnternette okuduğum herşeyi yerine getiriyordum. Böylece uygulamadığım hiç bir şey kalmayacak ve bizde bir problem var mı yok mu daha iyi ayırt edebilecektim. Günlerimize devam ettik ve ayın 7si geldi çattı ama benim kocamın o gün işi çıktı! Şansa bak... Bir deli misali ovulasyon tarihimin bir daha ne zaman 7sine denk düştüğünü bakmak için telefonumdan Ptracker app.ımı açtım. Aralık 2015'i gösteriyordu. Ne yalan söyleyeyim sinir olmuştum.

Sonraki günlerde ise eşimin iş yeri açma girişimi benimde kariyer değişimi içerisine girmem, çocuğu ertelemeliyiz düşüncesine itti beni. Bir sürü masrafa girecektik. Ayrıca iş peşine koşturma döneminde bir çocuk sorumluluğu olacak iş değildi. Hele bir de benim deliler gibi ortalıkta dolanıp iş iş diye gözlerim faltaşı gibi açık dolandığımı düşünürsek... evet beklemeliydi. Peki bekledi mi velet, beklemedi...

Adetim geçikmişti hemde tam üç gün ama ben 'yok yok bekleyeyim bir kaç gün daha bak sancılarım var olacağım elbet' diye bekliyordum. İçimden de 'allah allah hiç geçikmezdi ne oldu acaba?'  diye de sorgulamadan edemiyordum. Eşime söyledim ve eczaneden bir prediktör aldı geldi. Aldı geldi de ben hala acaba bir gün daha beklesem mi diye düşünüyordum. Adetim geçikmişti sadece hamile olamazdım ya...Kafamda soru işaretlerinden hoşlanmam o yüzden ne kadar beklemek istesemde merak ve neyse ne görelim düşüncesi ağır bastı. Testi yapmaya karar verdim.

Gariptim. Bilmiyorum ama kendimi hazır hissetmiyordum sanırım. İçimden sürekli bir şey yok diyerek sakin kalmaya çalışıyordum. Herşeyin düşüncesi iyi güzel de karşı karşıya kaldığı zaman işler değişiyor. Bir de hazır hissetmediğini düşündüğün bir anda gelirse işte o zaman insanı bir şok dalgası sarar. Ne sevinir ne üzülür. Ne olacak şimdi diye sorar kendine. Ya beceremezsem... Öyle bir şoktu ki! İki çizgi görüyordum ama ne anlama geldiğini unutmuştum. Kutuya bakıyordum ama orda da bir türlü bulamıyordum. Elim ayağım boşalmıştı sanki. Hatta titriyordum. O heyecanla unutmuş olduğum eşimin salonda olduğunu hatırladım ve öyle bir hışımla çıktım ki banyodan. Sonra hemen geri döndüm. Şokta olabilirdim ama idrar kabımı hatırladım bir çırpıda ve attım. Yeniden bir koşuşturma içine girdim. Tabi koşarken bağırıyordum 'gel! hamileyim! koş! ne yapıcağım ben! ne olacak şimdi! ' diye. Beni gören eşim sevineceği varsa bile sevinememiştir orası kesin. Tabi bu kadar korkmamın bir sebebi ise kahve falında 'hamile kalacaksın ama düşüreceksin' diyen bir arkadaşımın sözcüklerinin beynimde yankılanıp durmasıydı. Hangi arkadaş böyle bir şeyi der ki orası da ayrı bir konu...

Mevlid kandilinde hamile olduğumu öğrenmiştim. Anneme söylesek mi diye düşündük ve söylemeye karar verdik. Öğrendiğim gün aradım ve haberi verdim. Sevindi tabi ki hatta ağladı. Ben ise korkudan mıdır nedir tepkisiz öylece duruyordum. Şokum bir geçsinde, hele bir geçsin de diye beklemeye başladım...

24.01.2013

Gece hiç uyuyamamıştım. Sabah eşim işe gitmek için kalkıp hazırlandığını yaptığı sırada hiç uyumamış olsam bile evde durmak istemiyor kendimi dışarı atmak istiyordum. O sıralar ailemin yanında çalışıyordu. İsteğimi söylediğimde hazırlanıp onunla gelmem için teklifte bulundu. Beklentim o yönde olduğu için hemen kalkıp hazırlandım bir çırpıda. Hem doktora da gidebilirdim o gün test yaptırabilirdim.

İş yerine vardığımızda anneme doktorumdan randevu almasını rica ettim. Yarım saat sonra doktorumun odasındaydım. Alelacele, test yaptığımı ve pozitif çıktığını, onaylatmak için kendisine geldiğimi söyledim. Ultrasonla baktı karnıma. Hemen gördüm onu. Doktorun 'bak bu karartı embriyo' demesine gerek bile yoktu. Gözlerimin yaşlandığını hissettim. Garip bir histi bu. Tarifi yok. Bir çok hissin harmanlanıp size sunulması gibi. Neler olduğu konusunda bir fikre bile sahip olamıyorsunuz. En azından ben öyleydim. O size sunulan hisle kala kalıyor insan. 'Ne ki şimdi bu mutlu muyum üzgün müyüm böyle bir garip nasıl desem bilemiyorum ' diyebiliyor insan.

Doktorum dört gün sonraya randevu verdi. Hamileliğimin kesinlik kazanması için beklemem lazımmış. Kucağıma doldurduğum o karışık dondurmam ile çıktım odasından. Bir ısırık alıp tadına bakmak istiyordum ama cesaretim yoktu. Şokum geçsinde bir anlarım ben demeye devam ettim, hele bir şokum geçsin de. Şoktaydım evet...

Embriyo - 4 Haftalık


25.01.2013

Canım sürekli ayran, yoğurt, peynir ve et çekiyor. Özellikle ayranı deli gibi tüketiyorum. Dün gece annemlerde kaldık. Babamın ise hala haberi yok. Söylemek için 28 ini bekliyorum.

Sabah uyandığımda herkes işe gitmek için hazırlanıyordu. Evde tek başıma kaldım. O gün ilk kez sancım yoktu, korkmaya başladım. Bir şey mi oldu niye sancım yok diye düşüncelere daldım gittim. Gece eşim karnıma bastırmıştı yanlışlıkla. Aklıma bu da geliyor bir şey mi oldu o an diye düşünmeden edemiyordum. 28'ini iyice iple çekmeye başlamıştım ve günler sanki ağır çekim ilerliyor, geçmek bilmiyordu. Günün ilerleyen saatlerinde sancım yeniden başladı. Garip ama sevinmiştim. Sanki aramızdaki tek iletişim yoluydu ve ben sancıyı duydukça onun orda olduğuna ve iyi olduğuna inanıyordum. Evde çok sıkılınca dışarı çıktım, manikür yaptırmaya gittim. Kendimi yorgunum diye salmamalıydım değil mi bakımlı olmalıydım.

Annemle buluşup kumaşçıları dolaştık. Aylardan beri yapacağım diye aldığım ama bir türlü vakit bulup yapamadığım sandığımın içine kumaş baktım. O kadar yorulmuştum ki sanırsınız dere, tepe, dağ, bayır gezdim durdum sabahtan beri. Halbuki  topu topu bir kaç saat dışarı çıkmıştım. Eve geri döndük haliyle.

Beni bir telaş almıştı. Vakit bulamıyoruz diye ertelediğimiz o kadar çok iş vardı ki. Şimdi bebek gelince hiç yapamayacağız diye resmen bir yerlemiz tutuşmuştu. Neyseki kumaşımı beğenip almıştım. O bile bana büyük adım gibi gelmişti o an.

Akşam yemeğinden sonra evimize geri döndük. Kitapçıdan bebek bakımıyla ilgili bir  kitap baksakta beğenemedik. Piyasadaki kitapların hemen hemen hepsinin birbirinin aynısı olduğuna karar vermiştim. Sorularınızı açıklayan sizi tam anlamıyla bilgilendiren bir kitap yok maalesef...En azından ben benim sorularımın cevabını bulamadım.

Çikolata yememeye karar vermiştim hamilelik süresince ama kocam önümde alıp yerde ben istemem mi! Son olur niyetiyle yumuldum çikolatama. Öyle lezzetli geldi ki. Yasaklanan şeylerin neden daha tatlı geldiğini düşündüm bir kez daha. Bilemiyordum tek bildiğim öyle olduğuydu...

26.01.2013

Sabah kalkar kalkmaz tartıldım. 53.800 gr çıktım. Dün gece dayanılmaz sancılar çektim. Böbreklerim, sırtım ve bacaklarımda ağrılar vardı. Öğleden sonra ağrılarım hafifledi, bende nefes alabilmeye başladım. Lise ve sonrasında hatta öncesinde bile ne kadar bebekle ilgili eşya, kıyafet aldıysam hepsini eşimle depodan çıkarttık. Evet, aldım. Hem de bir sürü kıyafet, alt değiştirme masasından tutun da oyuncaklardan, ortaokulda fasikül fasikül biriktirdiğim Sabah gazatesin My Child ansiklopedisine kadar.

Hamilelikle ilgili pek bir şey bilmediğimden kitap, belgesel ne varsa araştırıp izliyordum. Bazen eşimde bana katılıyordu, ama bazen. Plan programlar çıtırdan başlamıştı bile. Evimizde bir oda bulunduğundan bebeğin odasını nereye yapsak diye düşünmeye başladık. Tahmin edilen doğum tarihinden hangi burç olacak diye baktık. Bütün bunlar devam ederken ben ayran manyaklığıma devam ediyordum.

Devam eden tek olumsuz düşünce olan düşük yapacaksın cümlesi ise hala kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu. Adeta beynime bulaşan virus gibiydi. Çıkıp gitmesi için dua ediyordum resmen. Beni çok yıpratıyor, sevineceksem bile sevinemiyordum. Ya dediği doğru çıkarsa ya kaybedersem bebeğimi diye düşüncelerin içinde boğuluyordum. Bir çıkış yolu bulmam gerektiğini biliyordum ama nasıl onu henüz bulamamıştım.

27.01.2013

Bugünkü kilom 52.800. Yoğurt, ayran benim kilo vermemi sağlamıştı anlaşılan. Yorgunluğum devam ediyor. Yarın doktora gideceğim. Kan tahlillerim yapılacak bir yandan. Şimdiden çok heyecanlıyım.

28.01.2013

Sabah erkenden kalktım. Annemle doktora gittik. Eşim daha sonra geldi. Kanımı verdim ve doktorun yanına çıktık. Ultrason yapıldı. Bebeğim bu dört günde büyümüştü. Doktor gelişiminin çok iyi olduğunu söyledi. Bu beni sevindirdi tabi ama tam anlamıyla sevinmek için tahlil sonuçlarımı bekliyordum.

Ben hala korku havuzundaydım. Nereye yüzsem kafamda arkadaşımın kahve falında söylediği şeyler vardı. Okuduğum bazı şeyler endişelerimi hafifletmek yerine alevlendirdi. Beşinci ayında bile düşük yapan kadınları öğrendikçe, ilk üç ay riskli kalıbı kafamdan silindi aniden. Hamileliğin doğuma kadar risk taşıyan bir süreç olduğunu anladım. Bu da pek hoş olmadı tabi.

Doktordan çıkıp iş yerine gittik. Babamın bir şeyden haberi yok tabi. Bir yandan annem bir yandan eşim beni dürtükleyip duruyorlardı. Haberi ben verecekmişim. Ben söyleyip söylememe arasında kararsız kalmıştım ama dürtmelere, kaş göz hareketlerine daha fazla dayanamadım ve babama bebeğin ultrason çıktısını uzattıp 'baba torunun olacak' dedim. Babam şaşırdı, sevindi sonra da tebrik etti bizi.

O gece kasılmalarım devam ederken aniden çarpıntılarım başladı. Sıcaklık bastı ve kendimi çok kötü hissettim. Panik atak başlangıcı gibiydi. Bugünde çok geç yattım. Huzursuzluk hakim üzerimde ve kendimi hiç iyi hissettmiyorum. Sanırım akşam çok yemek yedim.

Yarın sonuçlar için doktora gideceğim. Umarım kötü bir şey çıkmaz.

Embriyo - 5 Haftalık

29.01.2013


Çarpıntılarım devam ediyor.  Sık sık nefes alıp vermeye başladım. Bu gibi durumlarda tansiyonumu ölçtüğümde ise düşük çıkıyor. Baya düşük hemde. Doktoruma söyledim. Bana normal dedi. Nesi normal anlamıyorum. Ben mutlaka bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Belki geç vakit yemem, çok yemek yemem ya da az uyumak sebeb olabilir. Hamilesin diye herşeye normal denmesi bana saçma geliyor ne bileyim.


Bu durumum devam edip, doktorum bir şey yapmayı bırakın ilgi bile göstermeyince bende hastanenin aciline gitmeye karar verdim. Tansiyonum ölçüldü; düşüktü. Kalbim deli gibi çarpıyordu ya da bana öyle geliyordu. Nefes almada zorluk yaşıyor, sık sık nefes alıp veriyordum. EKG çekmeye karar verdiler. Neyse ki bir şey çıkmadı ama ben kötüydüm. Dinlenmeye karar verdim.

Tahlil sonuçlarım ise kötü çıktı. Bir buçuk ay önce de benzer tahliller yaptırdığımda herşeyim gayet iyi çıkmıştı ama şimdi tirodim yüksekti. Bu duruma şaşıran en çok dahiliye doktoktorum oldu. Daha önce çok terliyorum diye kendisine gitmiştim ve bana hormon testi yapıp, elle tiroidlerimi kontrol etmişti ve bir şey bulamamış, sonuçlarım da normal çıktığından nedenini bilememişti.

Beni ultrasona gönderdiler. Tiroidimin birinde katı bir kütle buldular. Büyüktü aynı zamanda. Ardından biopsi için randevu almam gerektiğini ve yapılmasının şart olduğunu, kötü bir şey ise müdahale edilecek, ameliyat olacaktım. Evet hamile iken...Gerekli görüldüğü taktirde bebeğimden vazgeçmem gerekiyordu. Öyle dedi doktor. Bu insanların nesi vardı anlamıyorum. İlk başta arkadaşım, şimdi de KBB doktoru! Olacaksa olur zaten ne demeye insanın beynine olumsuz şeyler sokmaya çalışırlar anlamam. Bir de bahsettikleri benim bebeğim.

Doktorun cümlesiyle birlikte başımda dönmeye başladı. Randevu tarihi on gün sonraya verildi ve ben inanılmaz mutsuzum.

Hamileliğin başından bu güne kadar sevinçle tutunacak bir şey bulamadım. Soruyorum kendime neden diye. Bütün bu olumsuzlukları ben mi çektim kendime diye...

 10.02.2013

Tahlil olacağım günü stresli bir şekilde (panik atağımı düşünürsek birde boğazımdan iğne sokacaklarını...) beklerken yetmezmiş gibi dün tuvalete gittiğimde kanamam olduğunu fark ettim. Çok korktum. Gecenin bir vaktiydi ve doktorum karşı yakadaydı. Üstelik bir de haftasonuydu. Eşim internetten bakındı. Ben ise daha önce okuduklarımı aklıma getiriyordum. Düşük belirtisi olabilme ihtimalini. Zor nefes alıp vermeye başlamıştım. Eşim ne kadar hastaneye gidelim dediyse de bilmiyorum neden ama istemedim. İstediğim tek şey sakinleştirilmekti. Eğer kötü bir haber alacaksam buna hazır değildim. Hemde hiç...

O an ki duygularımı tarif edemem çünkü bende bilmiyorum. Neredeyse hiç uyumadım. Sinirimi eşimden çıkardım. Beni sakinleştiremediğini düşünüyordum.

Kalktığımda eşim evde yoktu. Bir daha sinirlenmiştim. Beni hiç düşünmüyor, Hiç bir şey umrunda değil diye. İçim o kadar huzursuzdu ki hastaneye gitmem gerekiyordu. Annemi aradım, durumumdan bahsettim. Hemen beni arabayla gelip evden aldılar.

Gittiğim hastanenin acil bölümünde kadın doğum yokmuş. Bu durumda bunu da öğrenmiş olmuştum. Başka bir hastaneyi tarif ettiler biz de oraya gittik. Doktor doğuma girdiğinden bizde uzun bir bekleyiş içerisine girdik. Zaman geçmek bilmiyordu resmen. Yorulmuştum ve stresten ölüyordum. Bir saate yakın bir süre sonra doktor geldi. (Hastanenin Acili nasıl bir durumda anlamışsınızdır.) Çok ciddi bir durumda ne yaparlardı orası tam bir soru işareti...

Doktor muayene etti. İçim rahatladı. Bir şey bulamadı ve bebeğim ordaydı. Hem de tam olması gerektiği yerde. Baya bir inceledi doktor ama görünürde bir terslik yoktu. Bebeğin yerleşim sırasında olabilecek bir kanamadır belki dedi. Her ihtimale karşı dikkatli olmam konusunda uyardı beni. Bir de ilaç yazdı. Düşük riski olan kadınlara verilen ilaçtan ama ben almadım. Hem riskim olmadığından hem de ilaçlardan nefret ettiğimden dolayı.

Bir şeyi daha atlattım diye düşündüm. Farkında olmadan bebeğime nasıl bağlandğımı da. Henüz minicikti, insan görüntüsü bile yoktu ama kaybedeceğim onu diye çok korktum.  Sıra biyopside...

Pazar Günü Acilde Yapılan Ultrason

Emin Olmak İçin Pazartesi Kendi Doktorumun Çektiği Ultrason

Son olarak bahsedeceğim şey biyopsi sonucum.

En son yazdığım tarih ayın 10'u olduğundan gün gün gidemeyeceğim. Kısaca anlatmak gerekirse;

Biyopsi yaptırmak için bana verilen tarihte hastaneye gittim. Sıramın gelmesini beklerken inanılmaz bir korku yaşıyordum. Boğazımdan batıracakları iğneyi düşünüyor ve kötü oluyordum.

Sıra bana geldi ve eşim, annem, ben girdik içeri. Doktor korkacak bir şey olmadığını söylese de ben bunlara inanmayacak kadar tecrübeliydim. Çünkü ne zaman doktorlar bana hiç acımayacak, sinek ısırığı gibi, bu muymuş diyeceksin vb şeyler deseler kesin acı çekmiş hatta acıdan şekerim düşmüş gözlerim kararmış baygınlık geçirmişimdir.

Ben titremeye başlamıştım bile. Bana niye korkuyorsun, şimdiden böyle isen nasıl doğum yapacaksın diyerek akıllarınca beni sakinleştiriyorlardı. Sanki insanlar boğazlarından iğne saplanmasına alışkın varlıklar, sanki bunu hergün yaşıyorlar...

Yatırdılar beni sedyeye bir yandan da ultrason cihazını boğazıma dayadılar. Doktorun elinde iğne, gözünün biri monitörde, biri benim boğazımda. Boğazıma birşeyler sürdüler sanırım dezenfekte etmek için. Derin nefes al dedi doktor ve hiç kıpırdama hatta yutkunma. Aldım derin nefesimi ve tuttum. Doktorda batırdı iğnesini. Canım acıdı ama iğne boğazımdan girerken değil, nodüle girmeye çalışıken. Gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Kıpırdamamak ve yutkunmamaya odaklanmıştım. Gözlerimi de kapamıştım ve bitsin bir an önce istiyordum. Bitti mi peki. Bitmedi. İğneyi çıkaran doktor, nodülün içine ulaşamamıştı. Bir daha deneyeceğiz dedi. İğneyi sokamıyormuş. Nodül sert olduğundan sağa sola hareket ediyormuş sabit tutamadığından da iğneyi içeri saplamak zorlaşıyormuş.

İkinci deneme için tekrar aldım derin nefesimi ve tuttum. Öncekinden daha çok titriyordum. Doktor yeniden uğraştı yine canım acıdı ama sonuç olumsuz. İğne girmiyordu. Bana işkence gibi gelmeye başlamıştı artık bu durum. Çareyi pozisyonumu değiştirmekte buldular. Değiştirdik bizde.

Üçüncü deneme. Doktor bir yandan konuşuyordu. Çok kötü bir yerde diyordu. Hem derinde hemde atar damara çok yakın. Teşekkür ederim doktor. Daha beni nasıl korkutabilirsiniz. Lütfen çekinmeyin.
O an bana imzalatılan şeyin ne demek olduğunu anlamıştım. İmzalarken ne gibi terslik olabilir ki ne demeye imzalıyorum diye sorduğumda genel prosedür demişlerdi. Sonra ısrarım üzerine kanama durumları ama önemli değil demişlerdi. Atar damar? Kanama? Doktor uğraşmalarına devam ederken benim kafamdan bunlar geçiyordu. Başarılı oldu mu? Hayır. Yine olmadı. İğne bir türlü girmiyordu.
Artık enerjimde tükenmeye başlamıştı. Bir yandan da bu kadar stres bebeğime zarar verir mi diye düşünmeye başladım.

Dördüncü deneme. Doktorun yeni fikirleri vardı. Çaprazlama girecekti. Ben ise bu işkencenin bir an önce bitmesini istiyordum. Nefesler alındı, tutuldu. Doktor konuşuyor bir yandan 'Evet şu an damarın çok çok yakınındayım... kılpayı geçiyorum...' Belkide  kıpırdamayım diye nereden geçtiğini anımsatıyor , daha dikkatli olmam konusunda uyarı niteliği taşıdığını düşündüğü bu cümleleri sarf ediyordu ama unuttuğu bir şey vardı ki bu cümleler beni daha çok strese sokuyordu. Tam o esnada garip bir acı hissettim. İğne nodüle girmişti. Öyle aman aman çok bir acı yoktu ama doktorun nedendir bilinmez iğneyi sallamaya başlaması acımı arttırdı. Gözlerimden daha sık yaşlar inmeye başladı o an. Sallamaların bitmesi için dua ediyordum resmen. İşlem bitti, aldığı örneği inceledi. Örneğin olabildiğince temiz olması gerektiğinden eğer beğenmezse bir daha iğne saplayacağını öğrendiğimde yeter artık diye çıkıp gitmeyi düşündüm.

Neyse ki gerek kalmadı. Biyopsim bitti. Geriye tek kalan sonuç...


Sonuç : A tipi denilen bir sonuç geldi. Adlandıralamayan, tanımlayamayan... Ömür boyu üç ayda bir gideceğim doktor kontrolüm eklenmişti hayatıma.

O günden sonra hiç yazmadım. Moralim bozulmuştu. Bütün bunların arka arkaya gelmesi günlük tutma maceramı sonlandırmıştı.

Ardırdan gelen depresyon herşeyin tuzu biberi olmuştu. Yataktan çıkmıyor, perdeleri bile açmıyordum. Karanlıkta bütün günümü yatakta geçiyordum ağlıyor, ağlıyor, ağlıyordum.  Yemek yememeye başlamıştım. Hiç bir şeye ilgim kalmamıştı. Dışarı çıkmakta, film izlemekte istemiyordum. O kadar çok canım sıkılıyordu ki. Hamileliğin getirmiş olduğu yorgunluk nedeniyle fazla hareket edememiş, üstüne kanama yaşamamdan dolayı doktorun risk varmış gibi davranmam gerektiği hareket etmemem, kendimi yormamam ve yatmam gerektiği söylendiğinden herşeyden kendimi soyutlamış, yapmak istediklerimi yapamamaktan dolayı inanılmaz derecede mutsuzdum. Kilo da almıştım. Baya hemde. Bir de yalnızlık çekiyordum. Tek başıma kalakalmıştım. Eşimin işten geldikten sonra beni dışarı çıkarma çabaları sonuçsuz kalmıştı. Annemin ısrarla hadi kızım şunu yapalım, bak buraya gidelim önerileri de. Hiç bir şey yapmak istemiyor sadece internette gezinip ağlıyordum.

Yine böyle bir gündü. Her zamanki gibi yatakta yatıyor, internette geziniyor ve bir şey yemiyor içmiyor iken fotoğrafçılıkla ilgili bir atölye dikkatimi çekti. Hemen yataktan doğruldum. Büyük bir iştahla okumaya başladım. Stüdyo çekimi ve ışık konusunda bilgi ayarışı içerisindeydim ve bu atölye buna cevap veriyordu. Kişi sayısı sınırlıydı ve yakın bir tarihte başlıyordu. Ben ne olduğumu anlayamadan kendimi telefon ederken buldum. Boş yer varmış. Nasıl sevindim anlatamam. Fiyatını öğrendiğimde almak istediğim paraflaş seti için biriktirdiğim paradan ödün vermem gerektiğini anladım.  Bir süre daha alamayacaktım.

Depresyonumdan saniyede kurtulmuştum. Gülüyordum. Hazırlanmaya başladım hemen. Mekana gidip ödememi yapmak için. Bir an önce ödemek istiyordum olurda kontenjan dolarsa diye.  O gün annem yanıma gelecekti ben iyice kötüleştim diye. Hemen aradım annemi haber verdim. Annemde sesimden dolayı çok mutlu olmuş içi rahatlamıştı. Karnım da acıkmıştı.

Yaşama sevincim geri gelmişti. O kadar mutluydum ki. O gün yazıldım derslere ve hiç birini kaçırmadan gittim 6 hafta boyunca. Ne falı, ne nodülümü ne de başka bir şeyi düşündüm. Tek düşündüğüm ana odaklanmaktı. İnsan moralinin düşüklüğü ve yüksekliği arasındaki farkı çok iyi anlamıştım o günlerde. İnsanların dediklerine kulak asıp kendimi üzmeyeceğime söz verdim. Bebeğimini sağlıklı bir şekilde kucağıma alacağım konusunda iç güdülerim gelişti. Buna inanıyor ve mutluluk duyuyordum. Derslerle birlikte yeni bir şeyler öğreniyor, gelecekteki mesleğim hakkında ilerleme kaydediyordum.

O günlerden bu günlere düşüncelerimde çok şey değişti. Anne olma yolunda ilerleyen bu yolda fikirlerimin ve hayata hatta kendime insanlara bakış açımın bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük bir değişimden geçeceğini söyleselerdi sanırım inanmazdım ama şu an bunu yaşıyorum. Daha pozitif bakıyorum ve bakmak için çaba sarfediyorum. Depresyonda olduğum o süreç ve sonrasında gelişenleri düşününce herşeyin bir sebebi var diyorum. Kötü  bir durum garip bir şekilde iyi bir şey doğurdu.

Şimdilerde atölyenin ikinci aşamasını dört gözle bekliyorum. Ayrıca yakında başlayacak resim kursumu da iple çekiyorum. Arkadaşlarımla buluşup, eğleniyor vakit geçiriyorum. Sporumu aksatmadan yapmaya çalışıyorum ve aman yasak diye kendimi kısıtlamıyorum canım çok çektiyse istediğimi yiyorum.

Bebeğim şu an çok sağlıklı hatta olması gereken haftadan bir hafta ileride. Arada bir hissettiğim kıpırtılarıyla mutlu oluyor, her günümü olabildiğince dolu dolu geçirmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Bloguma bundan sonra gün gün devam edecek olmam beni sevindiriyor. Tabi aklıma anlatmak istediğim eskilerden bir şeyler gelirse de bahsetmeden de edemiceğim.

Umarım blogumu okumaktan zevk alırsınız. Şimdilik hoşçakalın...

Ben Kimim?

Salı, Nisan 23, 2013


Ben Bir Ülke İki Şehir Değiştirmiş Biriyim

1982 yılında Almanya/Duisburg'da  doğdum. Almanya'dan Türkiye'ye kesin dönüş yapan ailem İzmir'e  yerleşmiş. İzmir benim çocukluğumun geçtiği bir yer. İlkokul ikinci sınıfa giderken İstanbul'a taşındık.

İzmir'den sonra İstanbul'u hiç sevmemiştim. İnsanları bana o zamanlar uzaylı gibi gelmişti ve benim bu şehre alışmam çok uzun yıllarımı aldı. Bunun en büyük sebeblerinden biri sanırım komşuluk-insan ilişkileri idi. Orda alışkın olduğum şeyleri çok özlemiştim. Tanımasan bile çatkapı misafir olmalar, kırk yıldır tanışıyormuş gibi ayak üstü muhabbetler, insanların yeni taşınmış açtırlar diye düşünüp size bir tepsi dolusu yiyecek içecek taşıması, mahallede birbirini tanımayanın olmaması ve dostluk ilişkileri...Hatta öğretmen öğrenci ilişkileri...Sıcak, samimi ve gerçek ilişkiler. Hani şu eskilerin nerde o eski komşuluk ilişkileri diye içlerini çektikleri anlar vardır ya ben onların hepsini yaşıyordum orda.
İstanbul'a geldiğimizde bırakın mahalleyi, alt komşu üst komşuyu tanımıyordu. Kimse kimseye selam vermiyordu. Selamı bırakın göz göze geleceğiz diye sanki ödleri kopuyordu insanların. Garip bir negatif enerji tüm etrafı sarmalamış en ufak bir şey olsa patlamaya hazır stres topu insanlar bütün şehri kaplamışlardı. O yaşta bunu ilk ayak bastığım anda hissetmiştim ve anneme aylarca süren İzmir'e geri dönelim ağlamalarım başlamıştı.

İstanbul hala yaşadığım şehir bu arada. Garip ama hala bu şehirden ayrılmadım. Bir gün elbet ayrılmanın da sırası gelecek diye bekliyorum sessizce.

Ben Fotoğrafçıyım

Çocukluğumdan beri çok şeyle uğraştım.Anaokuluna giderken TRT1 de (sadece o vardı) Kemal Sunal ve Gülşahın oynadığı filmi izlediğim zaman sinemanın içinde olmak istediğimi hatırlıyorum. Hayatım boyunca sinema, radyo, fotoğraf, moda ayrıca resim, tasarım, senaryo, müzik gibi bir çok şeyle uğraştım. Çok yönlü olmak bir anlamda iyi değil özellikle de bir tanesi daha ağır basmıyor ise.
Üniversite de bölümüm Radyo-Tv- Sinema 'ydı ama bu bile o kariyerde kalmamı sağlamadı.
Durum böyle olunca sürekli meslek/kariyer alanımda ne yöne gideceğim konusunda fikrim değişip durdu. Bende ya iş değiştirdim ya da serbest çalışarak pek bir yere bağlı olarak kalmadım. Fotoğraf çektim, kısa film çektim (10 tane kadar), senaryolar yazdım, kolaj yaptım, resim yaptım, şarkı söyledim, grafik tasarımla uğraştım, festivallerde çalıştım, tekrar fotoğrafla uğraştım, yine resim yaptım, sonra el yapımı kartlar, kavonazlar... Bu böyle çok uzayacak o yüzden burada keseceğim...

Yaklaşık bir altı ay önce nihayet karar verdim. Fotoğrafçılık benim kariyerim olacaktı.  Uzun sürdü karar aşamam ama en sonunda oldu ya bu da bir şeydi. Şu an Fotoğrafçı sıfatıyla takılıyorum etrafta. Kendimi geliştirmek, yeni şeyler öğrenmek, ilerlemek, mesleğimde başarılı olmak ve daha ileriye götürmek için adımlar atma telaşındayım şu sıralar ve ömür boyu da bu şekilde devam etmek istiyorum elimden geldiğince...

Ben Anne Adayıyım

17 hafta önce başlayan inişli çıkışlı annelik maratonundayım. İnişli çıkışlı dememin sebebi ise ilk aylarda bazı sıkıntılar geçirmiş olmamdır.
Bunlardan biri tiroidimin yüksek çıkması sonucunda yapılan ultrasonda sağ tiroidimde bir kütle bulunması. Kütlenin katı görünümde olduğunu ve biyopsinin gerekli olduğunu söylediler. Bu katılık kanser belirtisi olabilirmiş. Bu durumda önemli olanın ben olduğumu, gerekirse bebeği alacaklarını söylediler. Ben hassas ve düşünüp düşünüp kafaya takan bir insanım. Durum böyle olunca benim için kabus dolu günler başlamış oldu. Fazla üzülmeyeyim diye bebeğimle bağ kurmamaya çalıştım. Aslında bunu bilinçli bir şekilde yapmadım. Zaman geçince o zamanki anlam veremediğim davranışlarımın arkasında bu düşüncenin yattığını keşfettim.
Tam dört kez boğazımdan batırılıp çıkarılan iğne deneyimimde ayrı bir travmaydı benim için...
Sonuç ise yok.  Sürekli izlenecek bir hasta oldum çıktım. O yüzden ne sevinebildim ne de üzülebildim. Belirsizlik kötü bir şey ama kötü bir sonuç çıkmasından daha iyi diyerek şu anki durumuma şükrediyorum.

Bir diğeri ise kanama yaşamamdı. Tabi çok korktum. Apar topar hastaneye gittim. Neyseki tek olarak kaldı ve bebekte herhangi bir terslik bulunamadı. İçim rahatlamıştı rahatlamasına ama her an her şeyden ödüm patlar olmuştu. Riskli zamanlarımı bir an önce geçirmek ve bebeğimi kucağıma alıp acaba'larımdan kurtulmak istiyordum.

Şu sıralar daha rahatım ve bu sayede anı kalması dileğiyle bu blogu açtım.

Ben üç ana başlıktan oluşmuyorum tabi ki ama günlüğüme bir an önce başlamak isteğimden dolayı bu yazımı burda sonlandırmak istiyorum.

İlkler her zaman daha heyecanlı olur deği mi?


Blogumun Çıkış Hikayesi

Pazar, Nisan 21, 2013

Uzun zamandan beri bir günlük tutmak istemişimdir ama bir şekilde o ya da bu sebebten dolayı bir türlü beceremedim. Hatırlıyorum da en son liseye giderken düzenli bir şekilde günlük tutmuşumdur. Girişimlerim oldu zaman zaman evet ama ya bir iki satır karalamış ya da yazacak bir şey bulamamışımdır. Liseyi bitireli 12 sene olduğunu düşünürsek şu an yazabiliyor olmak beni heyecanladırıyor. Bir de internette yazıyorum!

Neden şimdi peki. Kısaca özetlemek gerekirse başlamamın en büyük sebebi hamileliğimdir. İlk başlarda bir deftere hamilelik günlüğü tutmaya karar vermiştim. Gayette güzel gidiyordum hani...ama bir takım üzücü durumlar yaşayınca günlüğü tutmayı bıraktım. Şu an herşey güzel gidiyor ve ben çoçuğuma güzel bir anı kalması dileğiyle tekrardan günlük tutmak istedim.

İnternet üzerinde dolaşırken bir çok annenin ya da anne adayının hamilelik bloglarını gördüm. Açıkçası çok hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim. Diğer  bir yandan da kişisel günlük bloglarını da çok beğeniyordum. Sonuç olarak ben ikisinin karışımı olsun hemde bana bir uğraş olsun istedim.

Blogumun ismini oluşturma konusunda biraz zorlandım. En kötü olduğum konulardan biridir bu. Hep ismi ne olacak sorusunda tıkanıp kalmışımdır. Kimileri değişik orjinal isimler ortaya atar ya kalırsınız hani nerden aklına geldi diye düşünürsünüz. Bazen anlamını bile çözemediğiniz garip sözcüklerden oluşur...İşte ben o kişilerden olamadım hiç. Benim günlüğüm olacaktı orası kesindi de bir şey daha olmalı ama ne diye düşünmeye başladım. Minik kelimesi geldi aklıma. Bu Minik kelimesinin benim bir parçam olduğunu hissettim açıkçası. Bunun bir çok sebebi vardı. Soyadımın Küçük olmasından dolayı hep küçük minik ufacık tabirleri çoçukluğumda arkadaşlarım tarafından söylenirdi bana. Benimde nedense hoşuma giderdi. Annemin ne zaman büyüyeceksin kızım diye bana yıllardır hafif sitemsi lafları, yaşıtlarımla değil de hep kendimden yaşça küçük bir çevre oluşturmuş olmam, oyun hamuru, şu baloncuk yapan üflemeli şeyden ( adı her ne ise)... saymiyim en iyisi düşündümde çok uzayacak bu liste. Kısacası çocuksu bir yapım var evet kabul ediyorum. Sonuç olarak minik kelimesi çok uygun diye düşündüm. İsme karar verdim, blog temasıyla biraz oynadım ve blogum hazırdı.

BENİM MİNİK GÜNLÜĞÜM :)

Blogumda bulunan fotoğraflar bana aittir. Yazılı iznim olmadan hiç bir şekilde kullanılamaz.




Popular Posts