Uzun zamandan beri yazlıkları kaldırıp kışlıklarımı yerleştirmek istiyordum ama kızımla uğraşmaktan vakit bulamamıştım. Üzerime giyecek bir şeyim yok diye debelenirken en sonunda fırsat bulup hallettim bu işi de. Halleder halletmez de fark ettim ki zaten bir şeyim yokmuş ki!
Belinda üç haftalık iken ağlama krizleri başladı. Başlarda anlamadık tabi ne olduğunu. Emmek istediğinden emziriyordum ama o hala ağlamaya devam edip bir yandan da emmeye çalışıp tekrar ağladığından heralde sütüm yetmiyor diye düşünmeye başladım. Doymuyor benim çocuğum diyordum.
Fakat sonradan ağlama krizlerinin yanında yaptığı aynı hareketler dikkatimi çekmeye başladı. Bacaklarını karnına çığlık atarak çekiyordu. Hatta emmek istediği halde ememiyordu çığlık çığlığa bağırıyordu. Yanlış bir şey mi yapıyorum bir yerlerini mi acıtıyorum diye düşünüyordum zaman zaman. Tabi sonradan öğrendik ki kızımız gaz sancısı çekiyormuş.
Her gün aynı saatte başlayan ve saatlerce süren ağlamaları başladı. Hatta sonraki haftalarda hem gece hem gündüz aynı saatlerde ağlamalarına devam etti. Doktorumuz bize bir şurup verdi Nurse Harvey's adında. Biz de düzenli olarak kullandık şurubu ama hiç bir faydasını göremedik. Zaman geçtikçe kızımız hem daha şiddetli sancı çekiyor aynı zamanda da süreleri uzuyordu. Bu sebebten dolayı hem biz hem de kendisi perişan oluyordu. Yüksek sesli yağmur sesi dinlemekten kulaklarımız sağır olacak, saç kurutma makinası tutmaktan da radyasyondan ölecektik. Evin içerisinde yan yana değilsek birbirimizi duyamıyorduk bile ama o sustuğu ve biraz olsun uykuya dalabildiği için katlandık. Çare yeniden doktora gitmekti.
Doktora durumumuzu anlattık bir bir. Kakasının renginin değiştiğini (yeşil olmuştu), artık gündüz uykularının kalmadığını(hiç uyuyamıyodu) , gece uyku saatlerinin azaldığını (sürekli çığlık atarak uyanıyordu ve emmek istiyordu) sık sık uyanıp emmek isteğini, aşırı derecede kustuğunu (son zamanlarda burnundan bile geliyordu)
Doktor şurubu kesti işe yaramadığı için. Bunun yerine karnına masaj yapmamız için krem, içirmemiz için de rezene çayı, bana da inek sütünü kesmemi söyledi.
O gün son bir kez inek sütü içeren şeyleri yedim ve tamamen yiyeceklerimin arasından çıkardım. Keçi peyniri aldım. Biraz ağır geldi tadı ama ne yapalım. Sonra alışverişe çıktım. Belinda'ya kalın tulumlar, uyku tulumları dışarıda da giymesi için şu astranot dedikleri tulumlardan aldım. Amacım onu sıcacık tutmaktı.
11 Kasımda hepsini uygulamaya başladık (rezene çayını neredeyse hiç vermiyoruz) Çarşamba gününden beri hiç sancı çekmiyor! İnanamıyorum hala bu duruma... Büyük bir ihtimalle yediklerimle alakalıydı. Ne süt ve süt ürünleri, ne çikolata, kahve ne de gaz yapan bakliyat, sebze-meyve yiyorum. Yiyebileceğim şey çok azaldı evet ama ne yapalım. Bir kaç ay daha sabredeceğim artık. Yeterki minik kızımın sancıları olmasın değil mi?
Belinda 10 Günlük |
Caddebostan sahilinde kahvaltımızı yaptık. Gezdik dolandık. Oradan Bağdat Caddesine çıktık yürüdük. O kadar çok yürüdük gezdik ki ben artık ayak tabanlarımı hissetmiyordum. Çok yorulmuştum cidden ve ilk defa eve gitmeyi bu kadar çok istiyordum. Babam ve annem bir dükkana girmişlerdi bende Köpüş'le bir bankta oturup onları beklemeye başladım. O günde ne çok insan benimle konuştu. Bir teyze de köpeğime takmış doğunca bebek köpeği evde tutma ver birine diyordu. Ben de
tabiki tamam dedim. On yıla yakın bizimle bırakırmıyım ben Köpüş'ümü... Bir kadın da çocuk büyütmenin inceliklerinden bahsediyordu. Bir de zamanı gelmişse bu çocuğun git bir baktır kordon dolanıyor bu haftalarda bizim bilmem kimin çocuğuna olmuştu gibi korkunç hikayelerle beni strese soktu.
Eve gittiğimizde yorgunluktan uyku bastırdı. Televizyon izlerken uyuya kalmışım. Saat 10'a doğru uyandım. Tuvalete gittim. Zaten her şey o anda değişti. Suyum geliyordu! Haftasonu olması beni biraz endişelendirdi. Doktor yok, ebe yok diye. Hastaneden ebenin numarasını bulup aradık. Şansa ebemiz hasta olmuş. Başta idrar kaçırmış olabilirsin dediyse de hastanede buluşmak üzere sözleştik. Beni baya bir titreme aldı doğum başlıyor diye . Neyse ki titremelerim fazla sürmedi. Giyinip hastaneye vardığımızda gayet iyi durumdaydım.
Saat 10:30' da odama çıktık ve ebe beni muayene etti. Hastaneye yatışını yapalım kesede delik açılmış suyun geliyor dedi! İnanamıyordum. Hastaneye yatıyordum ve bugün yarın o hiç göremediğim bebeğimin yüzünü görecektim! Ne olur ne olmaz diye valizimi almıştık yanımıza. Valizi babam odaya çıkardı bana hastane önlüğü giydirildi derken, haftalarca NST testi yaptığımız odada yatıp sancılarımı sonra da minik kızımı bekleyecektim. Beni yine NST ye bağladılar. Sancı yok, bebek doğum kanalında değil...İşin kötü bir tarafı da eşim o gün çalışıyordu hem de sabahın 4'üne kadar! Doğuma birlikte girecektik ve ben yanımda onun olmasını çok istiyordum. Neyse ki yalnız değildim annem tüm sancılarım boyunca yanımda bana baya yardımcı oldu.
Bir kaç saat sonra sancılarım ufak ufak
başlamıştı. Gayet iyi durumdaydım aslında. Annemle konuşuyorduk. Sancılarım beş dakikada bir olduğunda bana çok ilginç gelmişti. Sürekli okuduğum ve nasıl bir şey acaba nasıl anlarım dediğim durumu yaşıyordum ve gerçekten de ayırt edilebilir bir sancıymış doğum sancısı. Sancılarım iki-üç dakikada bir olduğunda da yine iyidim aslında. Sürekli çenemi serbest bırakmaya özen gösteriyor, yeri geldiğinde yatıyor yeri geldiğinde ayağa kalkıyor yürüyordum. Hatta tuvalete oturup nefes alıp verdiğim de çok oldu. En rahat ettiğim yer tuvalete oturmaktı aslında. Ebe kontrole geldiğinde 5 cm dediğinde, kaldı bir 5 daha diye düşündüm. İşin ilginç yanı 5 cm den sonra açılma inanılmaz hızlı oldu. Hatta annem ebeye sabaha doğum olur mu dediğinde ebe kapıdan çıkarken olursa mucize olur demişti. Saat sabaha karşı 4'te sancılarım çok şiddetlendi. Açıkçası daha yeni 5 cm dediği için ebe ben biraz ürkmeye başlamıştım. Çünkü bir kaç cm açılma olmuştur demek ki bu sancının bir üst seviyesi daha var ve ben dayanıp dayanamıyacağımı kestiremez olmuştum. Ebe yeniden kontrole geldiğinde dediği şeye hem ben hem annem şaşırmıştık. Hatta ebenin kendisi bile şaşkındı. Bize bebeğin eşyalarını hazırlayın dedi. Kafamı kaldırıp ebeye baktığımı hatırlıyorum. Nasıl yani, doğuma mı gidiyorduk?!
Sabah ezanı eşliğinde kızımın eşyalarını çıkarıp ebeye verdik. Beni de tekerlekli sandalyeye aldılar ve doğumanenin yolunu tıpış tpış tuttuk. Hiç heyecan yoktu bende. Sancılarıma o kadar çok yoğunlaşmışım ki, heyecanlanmaya vakit yoktu adeta.
Doğumaneye geldiğimizde benim sancılarımın yanında bir de altta garip bir his hissediyordum. Orada bir yatak daha vardı ve doktor gelene kadar beni oraya yatırdılar. Orada sancılarımla birlikte ıkınma hissi dedikleri olsa gerek o tarz birşeyler hissediyordum. Bir yandan da doktor gelsin ve bir an önce doğurayım ve odaya geri döneyim istiyordum. O ortam bana soğuk ve itici gelmişti. Kendimi rahat hissetmiyordum.
Orada ne kadar kaldım hatırlamıyorum ama doktorun sesini duyduğum zamana kadar sancılarımın baya hafiflemiş olduğunu hatırlıyorum. Doğum masasına alındığımda ise, sancın geldiğinde ıkın dediklerinde sancım yok hissetmiyorum siz bana söyleyin diyordum. Sonradan NST aletine bağlı olduğumu farkettim ve baktığımda gerçekten de sancılarım 50'lileri zor buluyordu. Sanırım orada bana iki doz sunni sancı verdiler. Hafif bir sancı geldi dediğimde doktorum güzel demek ki işe yaradı dedi ebeye.
Beni yere çömelttirdiler, tekrar masaya aldılar ama bende herhangi bir gelişme yok. Sancıyı filan boşverip ıkınmaya çalışıyordum. Bir yandan da ne biçim anneyim daha doğuramıyorum ben diyordum.
Eşimde o zaman içeri girmiş elinde kamera çekim yapmaya başlamıştı.
Doktorum bebeğin tam kıvrım yerde kaldığını ve bir an önce bebeği dışarı itmem gerektiğini söyledi. Bebeğin kalp atışları düşüyormuş. NST'ye baktığımda gerçektende bebeğin kalp atışları düşmeye başlamıştı. Zaten o andan itibaren ben ıkındım, ebe karnıma bastırdı, doktor tuttu derken kızım dünyaya geldi. Hemen saati sordum kaç diye.
06:55! Ada Belinda benim minik kızım... 2.970 kg. 49 cm minicik kızım...Hastaneyi sesiyle inleten kızım...
İşte şimdi tam bir aile olmuştuk ve inanılmaz mutluyduk!
Sürekli kafamıza takılan acaba ne zaman bu bebek gelecek sorusuydu. Biz 22 sinden sonra gelsin terazi kızımız olsun istiyorduk.
14 Eylül Cumartesi günü doğumun ilk işareti olan nişan geldi. Bir çok yerde nişandan hemen sonraki iki gün içerisinde doğumun gerçekleşebileceği yazıyordu. Doktora kontrole gittiğimde ise doktorum doğuma daha çok olduğunu söyledi. Kızım henüz doğum kanalına girmemişti, sancılarım da yoktu. Yalnız 2 cm açılmam vardı. Doktor bol bol yürümeye devam et, devam et ki sancıların başlasın, bebek doğum kanalına girsin dedi. Zaten hemen hemen her gün deli gibi yürüyüş yapıyordum ama bu durumdan dolayı ben yürüyüşlerimi daha da arttırdım.
Ayın 20'sinde doktor kontrolüme gittim. Herhangi bir gelişme yoktu. O yüzden bebeğin daha bir hafta on günü var dedi. Biz de 22 sini geçecek, istediğimiz olacak, bizim kız şimdiden bizi dinliyor diye sevindik! Ancak 21'inde herşey bir anda değişti...
Sosyal bir ortama gireceğimi düşünürken aslında işler bu yönde gelişmedi. Çalışan ev ahalisi sabahtan akşama kadar olmadığından ben yine sıkılmalarıma devam ettim. Hafta sonları ve akşam üstleri dolaşmak istiyorum diye çocuk gibi söylendiğim için beni gezdiriyorlardı. Tabi kendimde gezebilirdim ama her an doğurabilme ihtimalim olduğundan yalnız dışarıda olmak istemiyordum.
Bu fotoğrafı da iki haftadır fotoğraf çekemedik bari çekelim de belki bu son olur dedim öyle çektik. Gerçekten de son fotoğrafım oldu.
Son haftam gerçekten de çok zor, sıkıcı ve yorucu geçti. Yattığım yerden kalkmak tam bir işkenceydi. Bebeğimin ağırlığını ve kendisini daha yoğun hissediyordum. Sağa ya da sola dönmek o kadar yorucu bir işti ki! Bu basit hareketi yaparken karnımdaki bebeği tutarak yapıyordum (karnımı tutarak aslında).
Hafta başlarında yeter artık doğsun da ben de rahat edeyimler hafta sonlarına doğru kalsın içimde hiç çıkmasınlara dönüştü. Bu değişim 10 cm gerçekten bu kadar mı! farkındalığla oldu.
Evdeki son haftam. Nihayet annemlere geçiyorum. Bir çok sebep arasından sanırım en çok evdeki yapılacak olan işlere artık takmayacaktım. Artık hiç biri gözümün önünde olmadığı için beni sıkıntıya sokacak bir şey de yok!
Hamilelik süresince bana en çok koyan bir şeyler yapmak isteyipte yapamamak oldu. Bir şeyleri kaldıramazsın, onu bunu yiyip içemezsin fazla yorulmaya gelemezsin vs vs vs. Bir çok şeyde (özellikle ev işleri) muhtaç olma durumu baya bir sinirlerimi bozmuştu.
Yaklaşan günlerim ve sıklaşacak olan kontrollerim sebebiyle anneme geçmeye karar verdim. Hastanem annemlere 5 dakikalık mesafedeydi. Ayrıca evde çok sıkılmaya başlamıştım.