Günlük

Doğum Günüm

Pazartesi, Temmuz 22, 2013

Minik Kızım Burada 30 haftalık, Annesi de 31 oldu!


Bir yaş büyüdüm yine. Bu senenin tek farkı kızımla birlikte dilek dileyip, mum üfleyip,  pasta kesmemiz. Nedense bana benim doğum günüm değil de, kızımın doğum gününü kutluyormuşuz gibi geldi.

Eşimin 'sürpriz' diye düşündüğü doğum günüm çeşitli sebeblerden dolayı sürprizlikten çıktı. Bir kaç gün öncesinden öğrenen ben otomatik olarak düşünmeye başladım herşeyi. Eşim bana 'Hiçbir şeye karışmayacaksın, sadece oturacak keyfini çıkaracaksın' dediyse de unuttuğu tabak, bardak listesini ben tamamlamış oldum. Doğum günüm geldiğinde de çıkıp pastaneden pastamı da alarak kendime verdiğim görevleri orada bitirip, geçekten de ilk defa hiçbir şey yapmadan bir gece geçirdim. Aslında bir şeyler yapıp karışmak için  arada bir ufak tefek hamleler yapsam da 'Hadi çık otur' dediklerinden tıpış tıpış yerime geri döndüm.

Sabah en büyük sorunum kıyafet seçmede başladı. Üstüme ne giysem olmuyor, komik duruyordu. Aklımda olan beyaz elbisem fırfırlarından dolayı eşimi güldürdüğünden, komik oldu sanırım diye çıkarıp boşalan dolabıma (üstüme olmayan her kıyafeti dolabımdan çıkardım) şöyle bir göz attım. Şık olamayacağım kesinleşmişti artık. O yüzden aldım bir elbise geçirdim bende üstüme.

Saat  14:30 - 15:00 arasında arkadaşlarımız gelmeye başladı. Ben hazırlanmayı bitirememiştim bile. Saçıma şöyle bir şekil verip, makyajımı da yapıp arkadaşımla çıktık dışarı pasta almaya. İyiki de gelmiş dedim içimden yoksa aldıklarımı biraz zor taşırmışım.

Herkes geldikten sonra bugün doğum günüm şarap içicem diye sanırım üç dört kadeh içtim muhabbet sohbet eşliğinde. Yine yedim, yine içtim. Diyorum ya hep bahanesi oluyor yeme içmenin diye.

Fotoğraf çekilelim diye aklıma gelen düşünceyi yüksek sesle söylediğimde, ' E çıkar makinanı' dediler. Elime almış çekerken 'Neden ben çekiyorum. Beni kim çekecek? Benim doğum günüm.' dedim. Garip ama kimsenin aklına mı gelmedi ya da sarhoş mu oldular bilemedim. Neyseki aldı eline bir kaç kişi çekti de bende bir kaç poz var hiç yoktan iyidir diye düşündüp rahatlamıştım ama sonradan baktım gördüm ki fotoğrafların çoğu bulanık, ayrıca eşimle bir tane fotoğrafım yok! Ne salağız dediysekte iş işten geçti.  Herkes eğlenmiştir, güzel vakit geçirmiştir diye düşünerek napalım sağlık olsun dedim.

Doğum günümde beni yalnız bırakmayan tüm arkadaşlarıma, ayrıca gelmek isteyip çeşitli nedenlerden dolayı gelemeyen arkadaşarıma, hediye getiren arkadaşlarıma tüm güzel hediyeleri için çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum! İyiki varsınız ve benim arkadaşımsınız!

Bu arada daha fazla fotoğraf çekilmek ümidiyle...

Mangalımızı Kurduk, Yedik İçtik, Muhabbet Ettik, Sarhoş Olduk,  Kavga Çıktı Kavgayı Seyrettik

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 29. Hafta

Pazartesi, Temmuz 22, 2013




Yazılarıma şöyle bir göz gezdirdim de genellikle şiyaketlerle dolu olduğunu fark ettim. Ağrılarımdan rahatsızlıklarımdan bahsedip durmuşum. Her ne kadar olumsuz şeyler yazmayayım diye düşündüysem de olan herşeyi ayrıntılarına olabildiğince anlatmaya devam edeceğim. Neyse ne değil mi, şefaf olmak lazım.

Şu an bu yazıları yazarken ben 32. hafta içerisindeyim. O kadar çok yapılacak şey vardı ki, bilgisayar başına oturacak zamanım olmadı. Arada denemelerim oldu aslında ama sandalye tepesinde oturup bilgisayarda iş yapmak, bir de sıcakları düşünürsek işkence gibi geldiğinden vazgeçtim daha sonraya erteledim hep. Şu an uzanmak istesem de devam edeceğim, kararlıyım.

Kızımın ters duruşundan dolayı bacak arası ağrılarım devam ediyor. Bu arada buna pubik - pelvik - çatı ağrısı deniliyormuş onu öğrendim.  Üç tabir de geçtiğinden hepsini yazdım. Bende erken başlamıştı bu ağrılar. Zaman zaman şiddetlenen ağrılarım bana bitsin bu hamilelik bile dedirtti ama sonra erken doğum olmasın diyerek ne dilediğime dikkat etmeye çalıştım.  Gerçekten çok can sıkıcı bir şey bu. Ne yürüyebiliyorsunuz doğru dürüst, ne yatakta sağa sola dönebiliyorsunuz ne de bir yere oturduğunuz zaman kalkabiliyorsunuz yerinizden. Bazen sakatlar gibi oluyorum ellimle bacaklarımı kaldırıp hareket ettirmeye çalışıyorum ki o da çok zor oluyor. Bu tarz rahatsızlıkları hafifletecek kemerler ve korseler varmış. Bakalım bir tane alıp deneyeceğim.

Artan iştahım ve mide yanmalarım baş gösterdi bu haftalarda. Tabi yine yiyip yiyip rahatsız olmalarım devam ediyor. Bu pis boğazlılığım her ne kadar beni sinir etsede, gördüğüm her şeyi yeme arzum devam ediyor. Ben de yiyip yiyip kilo alıp, tartıya çıkıp rakamları gördükçe ya benim dikkat etmem lazım diyorum ama kim uyuyor buna; HİÇKİMSE. Herşey bu kadar çok lezzetli gelirken ve de sürekli yemek yemek için bahaneler oluşurken ben de yaşasın yemek yemek! dercesine ( O an gözlerimin nasıl koca koca açıldığını ve parladığını görseniz) yiyorum da yiyorum.

Bu hafta aktiviteleri olarak kızımızın odası, benim doğum günüm, bebek odası alışverişi vardı.

Alınan toplam kilo : 8kg.



GumDrop Emzik

Cumartesi, Temmuz 06, 2013




Ne zaman gelecek diye düşünüp dururken en sonunda geldi.

En iyi yalancı emzik araştırmalarımda bulduğum iki ürün vardı. GumDrop ve Soothie . Aslında doktorlar yalancı emzikleri önermiyorlar. Bunun sebebi ise anneyi emmeyi bırakıp, yalancı memeyi emmeleri olarak gösteriliyor. Bebeğin ilk altı ay anne sütüyle beslenmesi gerektiğini düşünürsek bu durum oldukça riskli oluyor.

Kızıma illa emzik vermeyi düşünmüyorum ama vermek durumunda kalırsam eğer diye elimin altında bulundurmak istedim. Bu emziklerin Türkiye'de satışı yok. Doğduktan sonra alayım desen, bir koşu çıkıp alamıyorsunuz yani. Ayrıca neden yok onu da anlamış değilim. Hadi Gumdrop'un satışı yok ama  Soothie'nin Philips'in olduğunu düşününce neden yok garip gerliyor insana. Her yere baktım, eczanelere de ama Philips'in emziklerinin arasında Soothie'yi göremedim.

Bir sürü yazı, bir sürü video var internette bu iki emzik hakkında. Hatta karşılaştırmalar yapılmış, bebekler en çok hangisini sevmiş, anneler anlatıyor. Bir de hastanelerin bu emzikleri verdiklerini yazmış çoğu anne. Bizde  neden vermiyorlar ki, bir emziği çok görüyor bizim hastaneler.

Ben ikisinden de ikişer tane almayı düşünmüştüm. Ebay'de bir satıcı iki markayı birleştirmiş satıyordu   ama sipariş vermek için baktıdığımda, daha önceden gördüğüm satışın bittiğini fark ettim.  Türkiye'ye yollayanları, artı kargo ücretininde en düşük olanını seçince elime GumDrop kaldı. Genelde ya ikisi kullanılıyor ya da GumDrop'u tercih ediyorlardı. Sebebi ise şeklinden dolayı GumDrop'un burnu açıkta bırakması. Herneyse. Bir kaç ürünle birlikte aldım emzikleri. Kız renklerini seçtim; pembe ve mor.  Üç adet emzik 5.45 dolar tuttu. Kargo ücretiye birlikte toplam 10 dolara denk geldi.

Bu emzikleri diğer emziklerden ayıran özellikler şöyle :

* Güvenlik : Dayanıklı, tek parça lateks içermeyen silikon malzemeden oluşu. Bu sayede emziğin parçalanma durumu ortadan kalkmış, bebeğin bu parçaları yutması da engellenmiş oluyormuş. Emziğin parçalanma durumu ise birleştirilmiş silikon emziklerde meydana geliyormuş.

*Ön, arka ve orta dişlerin kolay çıkmasına olanak sağlaması.

* BPA ve ftalat  içermemesi.

* Şekil itibariyle bebeğin yüzüne tam oturması.

*Diğer emziklere göre  hafif olması

*Anne memesine yakın bir emzik tasarımı varmış. Böylece anneyi emmekten vazgeçmiyorlar, emziğe dönüş yapmıyorlarmış.  Bebekler emziğin meme şeklini seviyorlarmış.

* Hastanelerde, yenidoğanlarda kullanılan bir emzik.

Daha fazla bilgiye internette ulaşabilirsiniz.  Bizim kızımız kullanır mı, kullanmaz mı bu emzikleri bilmiyorum ama renkleri ve şekilleri çok tatlı. Bir kaç ay sonra göreceğiz bakalım....





Günlük

Braxton Hicks Kasılması !?!?

Cumartesi, Temmuz 06, 2013

Bacak arası ağrısı, arada bir sıvı gelmesini yetmemiş olacak ki, bir de anlam veremediğim bir sancı yaşadım dün.

Her zamanki gibi sabah kalktım, ilaçlarımı içtim, kahvaltımı yaptım, eşimi yolcu ettim derken yoruldum diye yatağa uzanayım dedim. Garip bir şekilde birden karnımın sol üst kısmından alta kadar uzanan, oradan alt karnım ve kasıklarım oradan da bacak arama kadar uzanan inanılmaz bir sancı hissettim. Bu sancı öyle bir şeydi ki artarak devam ediyor ve kesilmiyordu. Hatta bir ara gözümden yaşlar süzülmeye başladı acıdan. Bir nevi adet sancısına benziyordu. Kızımda bu sancılar esnasında deli gibi kıpırdanıyordu.

O sırada eşimle telefonda konuşuyordum. Bu kasılmalar öncesinde, Ağustosun ortasında bir kaç günlüğüne evden gitmesi üzerine konuşulmuş, benimde buna baya bir canım sıkılmıştı. Açıkçası beni yalnız bırakmasını istemiyordum. Bir kaç günlük olsa bile. Ona taktım diye mi oldu, olcağı mı vardı, neydi bu bilmiyorum ama bu sancılar yaklaşık 10-15 dakika kadar sürdü. Telefonu kapattım. Zaten konuşacak durumda değildim. Bir sağa, bir sola kıvranırken elimle karnımı ovalıyordum. Acaba üşüttüm mü ayaklarımı diye de düşünüyordum bir yandan. Neyseki sonrasında geçti. Geçmeseydi doktorumu arayıp, en yakın hastaneye gidecektim zaten.

Telefonum yanımda olduğundan  hemen internete girip bakındım nedir bu diye. Braxton Hicks kasılmalarından söz ediliyordu ama belirtiler çokta örtüşmüyordu. Blog sayfalarında bu konuda yazılara bakınırken, bir anda herşeyi unutmuş kendimi doğum hikayeleri okurken buldum.  Bu sıralar daldan dala çok atlamaya başladım zaten. Duygusallık da başladı. Sanırım hala idrak edemiyorum bir bebeğimin olacağını. Doğum hikayeleri o yüzden bana çok tuhaf geliyor, sonra duygulanıp ağlamaya başlıyorum. İşin ilginç kısmı, sanki benim çocuğum olmuyor da o yüzden ağlıyormuşum gibime geliyor.  Bu neden çözemedim. Belkide odasının olmayışı, bir isminin olmayışı da sanki bir bebeğimiz olacağı gerçeğini algılamamızı engelliyor. O yüzden  odası bitince bize  dank edecekmiş gibi geliyor.

Bugün sipariş verdiğim emzikler gelince de ağladım zaten. Bunları mı emcek diye gözlerimden yaşlar geldi. Bir de emzikleri karnıma tutup 'bak emziklerin geldi' diye gösterdim bir yandan da ağlıyorum.  Ağlamalarım çok ilginç. Küçük bir çocuğun yalandan ağlaması gibi. İki ağlıyor sonra hemen ruh halim normale dönüyor, gülebiliyorum. Elinden oyuncağı alınmış çocuğun ağlamaya başlamasıyla, tekrar oyuncağı verdiğinde saniye de susup, gülücük saçması gibi... Duygusal durumumdan eser kalmıyor. Bir şeye sinirlendiğimde  de aynı şey oluyor. Hemen geçiyor. Sanki o az önceki ben değilim. Çok garip...


Braxton Hicks Kasılmaları Hakkında Bilgi - Buradan Bakabilirsiniz

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 28. Hafta

Cumartesi, Temmuz 06, 2013



Fotoğrafları hazırlarken eksik iki haftamın daha olduğunu fark ettim. Durum böyle olunca 25'ten 28. haftaya atlamış olduk. Göbek aldı başını gidiyor. Sanırım kızımın kendisini öne doğru itip durmasından kaynaklanıyor. Eski hareketli günlerine geri döndü. Özellikle de şu bir kaç gün içerisinde. Ağrılarım devam ediyor bu arada. Bir de bir kaç kez yaşadığım ufak su gelmeleri var.

1 Temmuzda doktorla randevumuz vardı. Benim ağrılarımın nedeni de ortaya çıktı bu sayede. Benim kız baş aşağı duruyormuş ve aşağı kadar inmiş. Erken doğma riskinden söz etmedi doktor ama bana baya sıkıntı yaşatacağını söyledi hamileliğimin geri kalan kısmında. Bir yandan da normal doğum istediğim için bunun iyi bir şey olduğunu söyledi. Pozisyonu değişmez mi diye sormayı unuttum ben o an. Artık bir dahaki kontrolde bakıp göreceğiz.

Kızım yüzünü göstermedi bize. Oysaki merak içerisindeydim göreceğim onu diye. Verilen ultrason çıktısında sadece kafası var. Yuvarlak bir çember. Anlamsız bakıp bakıp duruyoruz.  Hevesimiz kursağımızda kalınca acaba 3D ultrason mu çektirsek diye düşünmeye başladık. 1 kilo olmuş bizimkisi bu arada.

Ufak su gelmelerimden (ben öyle tahmin ediyorum) bahsettim. Bana iki çubuk şeklinde bir şey verdi, rengi mavi olursa suyumun geldiğine dair bir işaret olurmuş. Şeker yüklemesi de yapılacağından dah sonra  uğramak üzere çıktım doktorun yanından, gittim kanımı aldırmaya.

Bu şeker yüklemesinin ne kötü bir deneyim olduğunu fark ettim. Başta 'aa ne güzel bir tadı var' diye bir anda  diktiğim şerbetli su beni mahvetti. Arada bir yaşadığım akciğer sorunumu yaşadım ilk bir saatte. Nefes almada zorluk çekiyor aynı zamanda da baygınlık geçirecekmiş gibi hissediyordum. Midem çok kötüleşti ve reflu oldum. Hastanenin cafesinde, pencerenin yanında oturmuş hava alıyor olmam bile kendimi iyi hissetmemi sağlamıyordu. Ciğerlerim sıkışıyordu sanki içimde. Ne demeye dikip içtim ki sanki birden öyle.

Bir saat tamamlandığında kanımı aldırmaya gittim yeniden. Sonra başladı diğer ikinci bir saat. O sırada 3D ultrason yapan hastaneleri araştırmaya başladık. Renkli dopplerle birlikte yapılan yerleri eledik. Bir de aynı cihaz mı acaba diye de düşünüp durmaya başladık. Ona bak, buna bak, hastane ara, fiyat öğren derken saat geldi ve üçüncü kez kanımı verdim. Bir büyük bardak şekerli su  -ki çikolata yesem bir paket yine bu kadar şekerli gelmez-  5 tüp kandan sonra yaşadığım sıkıntılar, açlık hepsi beni enterasan bir hale getirdi. Midem bulandığından kusmamak içinde tutuyordum kendimi. Eğer kusarsam baştan alınırmış her şey. Reflu artık sınırlarını aştı zaten. Hayatımda hiç bu kadar şiddetli reflu olmamıştım. Hatta ilerleyen iki üç gün boyunca, yemek borum alev alev yanmaya devam etti.

Bir saatte sonuçlar için bekledikten sonra doktorun yanına gittik yine. Şekerim gayet normal çıktı ama demir eksikliği başlamış ve tiroidimde yükselme olmuş. İlaçlarımı iki katına çıkarttılar. Suya benzeyen şey o saate kadar gelmediğinden o çubuklarda bir şey çıkmadı. Gerçi eve döndüğüm günün ertesi günü yine aynı şeyi yaşadım. Neyin nesi anlamadım.

Hastaneden çıktıktan sonra yakında bulduğumuz 3D ultrason yerleri dolandık. Bir hastane renkli doppler sanmış. Bizide boşu boşuna yürütmüş oldular. Diğer hastaneye gittik bizde. Ona da geç kalmış olduk. Randevular bitmiş. Her ne kadar sinir olsam da, sonrasında 'vardır bir hayır, belki de  sakıncalı bu cihazlar bebek için' diye düşündüm. Daha detaylı araştırıp öğrenmek için sonraya bıraktık herşeyi. Zaten yorgunluktan bacak aram ağrıdan deliriyordu. Gerçi durmadım. Pazar var diye pazarı dolandım biraz. Pedikür yaptırayım ayaklarım çok kötü diyerek uygun fiyatlı kuaför aradım. Eşim artık çok yoruldum dediyse de bana, benden utan diye diye sürükledim yanımda her yere. Annem gelince bir de onla bir turladık pazarı. Sonra hadi bauhausa gidelim dedik. Bebeğin odası hala olmadığından fiyat araştırması yapmamız gerekiyordu. Bir de orayı dolandım. Eve vardığımızda bacaklarımın arasını hissetmiyordum resmen. O kadar çok yorulmuşum ki ertesi gün saat bire kadar uyumuşum. Kalktığımda ise yürüyemiyordum. Ayak tabanlarıma dikenler batıyordu sanki her yere bastığımda. Tabi bir gün öncesinde de çok gezdim. Yattığım günlerin acısını çıkardım resmen. Toplarsak eğer iki gün boyunca ortalama 20 ila 23 saat arası yürümüş oluyorum. Çok yürümüşüm ya... Oysaki bana ne kadar yürüdüm ki az yürüdüm gibi geliyordu. Bu durumu da eşim saat hesaplamasını yapınca anladım aslında...

Ama bir yüzünü gösterseydi keşke, bir görseydik keşke...



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 25. Hafta

Cumartesi, Temmuz 06, 2013


Çeşme'ye gittiğimiz haftadan itibaren ağrılarım başladı. Yürüdüğüm zamanlar bacak aramda başlayan ağrılar 23. haftalarımda hafifken, giderek artmaya başladı. Kendimi farkında olmadan çok yorduğumu düşünmeye başladım. İnternetten araştırdığımda bu ağrılarımın biraz erken başlamış olduğunu fark ettim. Neden erken başladığı konusunda da en ufak bir fikrim olmadı.  Artık yürüyemiyor, sağa sola dönemiyor, bu hareketleri yapmak istediğimde de inanılmaz bir acı hissediyordum. Durum böyle olunca  sürekli yatarak dinlenmeye başladım. Pilatesimi de yapamamaya 25. haftamın sonlarında bırakmak zorunda kaldım. Açıkçası hareket etmeye halim yoktu. Bende kendimi zorlamadım.  Tek değişen şey karnımdaki kaşıntı, gerinme ve acının geçmiş olmasıydı.

Ağrılarım 25. haftamda da devam ederken, iyi miyim acaba diyerek ev içi aktivitelerimi yaptığımda  bile ağrım oldu hep. Dinlenme sırasında olmadığından korkum olmadı. Kas ağrısına benzeyen bu ağrılar sadece bacaklarımı hareket ettirmeye çalışınca oluyordu. Merdivenler beni zorluyor, ciğerlerim ise nefes işlemimi gerçekleştirmemde pekte yardımcı olmuyor, zaman zaman sorun çıkarıyordu bana.
Bu kadar çabuk mu dedirtti bana. Gene nazara geldim diye düşündüm. Bir çok kadın son ayına kadar etrafta dolanıp dururken ve işlerini yaparken benim durumum bir anda değişmişti. Eh ufak çaplı depresif bir hal aldı beni. Yapılacak bir ton iş varken günlerimin elimden kayıp gitmesi durumu beni kaygılandırmaya başladı. Geçer elbet diye de günlerimi geçirdim.

Bu hafta doğum yapacağım hastanenin ücretsiz doğum kurslarına katılmaya devam ettim. Kurs sonrası doktoruma ağrılarımdan bahsettim. Bana çok erken başlamış, dinlen bol bol dedi. Kontrolüme daha olduğundan içerde neler oluyor bilemedim tabi. Bekleyip göreceğiz bakalım...



Fotograf Çekimi

Fotoğraf Çekimim...

Cumartesi, Temmuz 06, 2013


Kilyos Çekimi Backstage Fotoğraflarım
Burada 25 Haftalık Benim Minik Kızım

Bu Daha Önce Çekilmiş Bir Fotoğraf
22 Haftalık Kızımla Çekimdeyiz!

8 Haziran günü dış çekimi gerçekleştirdim.  Her ne kadar kendime bu son olmayacak desem de sonrasında gerçekleştirmek istediğim çekimlerimi askıya almak zorunda kaldım. Sebebleri daha sonraki yazılarımda yazıcam. Şimdilik olabildiğince sırayla yazmaya çalışıyorum.

Haziran ayı benim aktif olduğum bir aydı. Fotoğraf çekimlerimin olduğu günler ekstra aktif oluyordum.
Fotoğraf çekmeyi o kadar çok seviyorum ki çekim esnasında açıkçası hamile olduğum gerçeğini unutuyorum. Bunu da etraftan 'Aman dikkat, çıkma oralara napıyorsun, dur tutalım'  diye tepki verdiklerinde daha iyi anlıyordum.

Son çekimim Kilyos'taydı. Gezintimizden yeni dönmüş, yorgun argın ve banyo bile yapamamış ben, çekimler başlayınca kendimden geçtim, yorgunluk denilen şeyi de unuttum.  Zaten hep çekim sonrası yorulmuşum diyerek ayaklarımı uzattığımda aklımdan tek geçen şey hamile olmasaydım şunu da yapardım ya da şuraya buraya çıkardım ya da ışığı söyle kaldırıp o an böyle koyardım gibi şeyler düşünürdüm. Yorgunlukta bile çekimi düşünüyorum. Deseler bir tane daha var, kalkar başlardım çekmeye... Bitti diye öyle üzülüyordum ki. Kızımla baya bir gezentiydik ve çokta mutluyduk. Bunu biliyorum çünkü ben o kadar çok mutluydum ki o da içimde bunu hissederek deli gibi durmadan hareket ediyordu. Güzel modellerime bakıp kızımda güzel olsun diye içimden geçiriyor, belki o da fotoğrafçı olur diye hayaller kuruyordum. Kızım bir doğsun, onun da bir sürü fotoğrafını çekmek için  can atıyorum.

Şu an bunları yazarken  fotoğraf çekmeyi aşerdim resmen...

Günlük

Tatil Desek Değil, Öyle Bir Gezinti...

Cuma, Temmuz 05, 2013



İki Hatıra Fotoğrafımız Olsun Diye Çektiğimiz Fotoğrafımız
Burada 23 Haftalık Benim Minik Kızım

Tatil havasında değildi hiçbir şey ama en azından ortam değişikliğiydi. Stresten midir nedir kendimi yemeğe verdim o bir hafta boyunca. Gerçi yemeklerin çok güzel olması da ayrı bir konu...

İzmir'e akraba ziyaretimizden sonra, Çeşme Alaçatı'ya geçtik.  Kaldığımız Butik otel çok güzeldi. Ağaç ve çiçeklerle dolu bahçede otururken, bir kez daha yeşilin insana verdiği o eşsiz huzuru tattım.

Güzel mi güzel insanlar işletiyordu orayı. Köpüşte bizimle olduğu için (kendisi köpeğim olur) içimiz rahattı. Onun da keyfine diyecek yoktu tabi. Bahçe onun da çok hoşuna gitmişti.

Sabah kahvaltılarını unutamıyorum hala. Hamilelikten diyeceğim ama düşündüm de aslında değil. Şehirde aldığımız meyve, sebzelerin tadı tuzu olmadığından, organik yetişen herşeyin tadı bir başka oluyor. Durum böyle olunca, bir daha bulamayacağım diye o lezzetli şeyleri midesine olanca indiriyor, sonra neden bazı şeyleri artık sevmediğini anlıyor insan. Mesela ben domatesi çocukluğumda çok severdim. Hatta elma gibi ısıra ısıra, içindeki suyu içe içe bir hal olurdum. Sonraları domatesi sevmiyorum diyordum. Hatta salatadan ayıklardım. İşin aslını çok daha sonra fark ettim. Tadı o kadar kötüydü ki şimdiki domateslerin. Domatesden başka herşeye benziyordu. Bir köy domatesini yediğimde anladım. Ne güzel bir şeymiş bu! dediğimi hatırlıyorum. Çocukluğumda boşuna sevmediğimi fark ediyorum, tabi daha sonra neden sevmemeye başladığımı da. Bu bütün meyve ve sebzelerde geçerli tabi. Lezzettinin olmadığı bir yana, sağlığımızla oynadıklarını düşününce çok daha kötü hissediyorum. Kandırılmış hissediyorum hatta aptal yerine konulmuş...

Alaçatı gezintimizde muhteşem yemeklere doymak bilmeyen ben, bir haftada  üç kilo alarak rekorumu kırdım. Hatta karnımıda çatlatıyorum diye panik yaptım. Gerilen karnım deli gibi kaşınmaya başladı. Ne kadar krem sürsem de kaşınmaya devam etti. Kaşıntının yanında bir de patlayackmış gibi hissediyordum kendimi. Karnım gerildikçe ve şiştikçe de nefes alamaz hale geldim. Ayrıca göbek deliğini dik kesen kısım boyunca büyük bir acı hissediyordum. Hah işte durdum durdum şimdi göbeği çatlatıyorum hayırlı olsun diye de düşünmeden edemedim. Neyseki İstanbul dönüşü kendime dikkat ettim de 2 kilomu geri verdim. Hiç bir yerimde çatlamadı. Ben de derin bir oh çektim....

Bakmayın Sırıttığıma Eşim Gül Dedi Diye Gülüyorum. Oysa ki Kaşıntı ve Gerinmeden Duyduğum Acıyı Bir Ben Bilirim...


Aklım hala yemeklerinde ve o muhteşem bisküvili dondurmasında...



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 24. Hafta

Cuma, Temmuz 05, 2013


Gezi olaylarından dolayı garip bir iki hafta geçirdik. O yüzden geçen iki haftanın fotoğrafları yok. Gezi olaylarının başlamasıyla değişen ruh halime bir de yaşadığım biber gazı tecrübem eklendi. Bebeğim o ana kadar kıpır kıpır iken polislerin çekildik dediği gün bir güzel biber gazı yedim. Evimiz Beşiktaş'a yakın olduğundan atılan gazların nasibini alıyorduk. Tabi bebeğimde aldı.

Beşiktaş'ta karnımız acıktığı için bir yerde yemek yemek için oturduk. Bayrağımı da almış yemeğimi dört gözle bekliyordum. Derken insanların kaçışmalarını gördüm. Yanıbaşımızdan geçip giden bir kaç kızın yüzüne baktığımda, gözlerinin şiş ve yaşlar aktığını gördüm. Ağızlarını da kapattıkları için bir yerlerde gaz attıklarını anladım. Zaten kısa bir süre sonra gazın kokusu geldi. Çoluk çocuğun oturduğu, şenlik havasında, muhabbetli sohbetli neşeli ortam bir anda değişti. Üst katların kapalı olduğunu düşünerek yukarı çıktım ama hiç bir katın penceresi olmadığını fark ettim. Olabildiğince nefesimi tutmaya çalıştıysam da sürekli yapamıyordum bunu. Hesabı ödeyip hızlıca uzaklaşmaktı tek istediğim. Tekrar aşağı inip hesap için kasaya gittik. Çalışanlara hemen gitmemiz lazım dedim. Hamile olduğumu fark etmemişler. Söylediğimde ise eşarbıma limon suyu sıktılar bolca. Ödedik hesabı ama aldığımız herşeyi de gerimizde bıraktık. Uzaklaştık ordan ve evin yolunu tuttuk ama bebeğim ilerleyen bir kaç gün içerisinde hiç hareket etmedi.

Doktora bu konuyla ilgili bilgilendirdim  ama ne gibi bir yan etkisi olabilir bebeğe bilemedi. Bilebilmesi için atılan gazın bileşenlerini bilmeleri gerekiyormuş. Devlet bunu açıklamadığı sürece de bilemeyecekmişiz. Eğer bir etkisi olduysa da bebeğin solunum yoluna  olmuştur dedi. İnternette de pek bir bilgilendirme yok bu konuda. Umarım olmamıştır bir şey. O kadar korkutucu ki. Kimyasal basıp insanların üzerine çoluk çocuk, ihtiyar, hamile, genç dinlemiyorlar. Gazı attıkları yer ara sokaklar olunca işin rengi değişiyor tabi.

Moraller çok bozuk. Ağırlaşmadan tatil yapmak için yer ayırtmıştık ama ne moral kaldı ne bir şey ama yaşadığım bu olaydan sonra olaylara da çok yakın yaşadığımız için ailem bizi aldı ve bir haftalığına uzaklaştık İstanbul'dan.

İstanbul'dan uzaklaşmak pek bir şey değitirmedi aslında. Keyif yok, moral yok. Geçtiğimiz, gezdiğimiz her yer de insanlar ayaktaydı. Mekan değiştiriyorduk bir nevi.

Çok üzülüyordum ve bebeğimin bu sessizliği beni derinden etkilese de bir yandan da içimde gelecek için bir umut doğduğu için seviniyordum. Kızım daha iyi bir Türkiye'de yaşayabilecek, özgür olabilecek diye...

Neyse ki  ilerleyen günlerde kıpırdamaya başladı ama o kadar azdı ki.  Gaz mı, benim psikolojim mi onu böyle yaptı, yoksa her ikiside mi bilemiyorum. Doğduğu zaman daha iyi anlayacağız sanırım.
Ah benim minik kızım, ne yaptı sana polis amcalar...


Herşey ne de güzel başlamıştı...
Kızım 23 haftalık


 

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 21. Hafta

Cuma, Temmuz 05, 2013

Yaklaşık bir buçuk aydan beri yazmıyorum. E haliyle baya bir şeyler oldu...Fotoğraf çekemediğim bazı haftalar da oldu ama bugünden itibaren yeniden günlüğüme el atmış bulunmaktayım. Bu yüzden olabildiğince birikmiş şeyleri yüklemeye ve arka arkaya yazılarımı gireceğim. Başlıyorum!




Hamileliğimde zahirlenmede yaşadım. Gerçi öyle olduğunu tahmin ediyoruz. Herşey yolunda gidiyordu aslında. Etraftan  'aa çok iyisin, çok hareketlisin, karnında çok çıkmamış' gibi lafları işittiğim oluyordu. Tam da bu tarz bir muhabbetin yapıldığı bir akşamın sabahı çok kötü uyandım.

Midemde bir gariplik hissediyordum. Tiroidim için içtiğim haptan sonra 30-45 dk gibi bir şey yememem gerektiğinden muhtemelen acıkmışım düşüncesiyle saatime baktım. İlaçları aldığımın üzerinden yaklaşık 1 saat geçmişti. Eşimi de uyandırıp çok acıktığımı, kahvaltı için kalkmamız gerektiğini söyledim. Kalktık ve kahvaltı hazırlamaya başladık. Kahvaltı hazırlarken başım döndü ve gözlerim kararmaya başladı. Açıkçası kendimi zorladım, yaptığım işi yarım bırakmayayım diye ama bir süre sonra dayanamadım ve koltuğa uzandım. Kahvaltı hazırdı hazır olmasına ama ben kalkıp yeme enerjisini kendimde bulamıyordum. Bir süre geçtikten sonra nihayet azıcık bir enerji buldum ve yersem bir şeyler düzelirim diyerek kalktım sofraya...

Yemeğimi yerken daha da kötü oldum. Hatta midem de bulanmaya başladı. Sıcaklık bastı ve nefes alış verişlerim değişti. Ben çok kötüyüm diyerek yeniden koltuğa uzandım. Tansiyonla alakalı olduğunu düşündüm açıkçası ve ayaklarımı kaldırıp bir süre uzanırsam geçer diye bekledim. Garip olan mide bulantısıydı.

Tansiyon aletiyle belli aralıklarla tansiyonumu ölçtüm. Baya düşmüştü. Cehennem gibi dakikalarım başladı ve hatta öleceğimi bile düşündüm. Bu arada minik kızım içimde deli gibi çırpınıyordu. O kadar hareketliydi ki bir ara karnımdan dışarı çıkacak sandım.

Ne yatabiliyorum, ne kalkabiliyorum, ne de oturabiliyordum. Sabit kalamıyordum onu biliyorum. Midem bulanmaya da devam ediyordu. Bir ara tuvalete gitsem mi diye ayağa kalkmak istesem de başım dödüğü için geri yattım. Bir oraya bir buraya dönüp dururken ellerimin terlediğini fark ettim. Kalbimde yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Tansiyonumu yeniden ölçtük. Daha da düşmüştü. Büyük 5.5, küçük 3.5 ama nabzım 90'ı geçmişti. Tam ben çok kötüyüm artık dayanamıyorum hastaneye gidelim diyecekken kusmaya başladım. Karnımda kusma esnasında kasıldığı için acımıştı. Kusmam biraz uzun sürdü ama bittiğinde gözlerimdeki perde kalkmıştı resmen. Kendimi o kadar iyi hissettim ki. Nabzım olması gerektiği seviyeye geldi hemen. Tansiyonum da bir süre sonra normale döndü.

O gün doktorla randevum da vardı. Ben o halimle ruh gibi bir şekilde karşıya geçip doktora gittim. Yaşadıklarımı anlatınca zehirlenme olabileceğini söyledi doktor.  Zaten bende öyle düşünmüştüm.

Bu öyle bir sarsıntı yaşattı ki bana iki gün kendime gelemedim. Nazara da inanan biri olarak, nazar değdi kesin diye düşündüm ve  etraftan çekinmeye başladım. Özellikle de bir kaç kişiden.

Psikolojisi ayrı zaten. O an öyle düşünceler geçmişti ki beynimden, ben öleceğim de, bebeğim de ölecek diye çok kötü oldum. Neyseki ne bana, ne ona bir şey olmadı. Atlattık gitti...


 

Blogumda bulunan fotoğraflar bana aittir. Yazılı iznim olmadan hiç bir şekilde kullanılamaz.




Popular Posts