Bumbo Koltuk

Pazartesi, Aralık 30, 2013



Bizim kızın mama sonrası gelişimleri devam ederken, son iki gündür oturmaya çalışıyor. O kadar şaşırıyorum ki! Ana kucağında iki gün önce öyle yatan kız iki gündür kalkmaya çalışıyor. Düşecek, devrilecek diye korkmaya başladım resmen. Emzirme yastığım vardı ve dedim destek yapayım da minderle oturtayım oraya. Yok tatmin olmadı kızım. Gerçi ben de tatmin olmadım. Hafif yatar pozisyonda durmadı. Dik koymaya çalışıyorsunuz olmuyor. Kafasının altındaki boşluğu katladığım havlu, battaniye vs ile doldurayım dedim cık olmadı. O an aklıma bir zamanlar internette gezinirken gözüme ilişen bebek koltuğu geldi. Markasını bilmiyordum ve açıkçası bizim ülkede bulunur mu onu da bilmiyordum. Google teyzeye sordum bebek koltuğu diye sağ olsun hemen karşıma çıkardı. Ardından bir baktım ki bizde de satışı varmış! Bunu öğrenen ben soluğu Belinda'nın yanında aldım. Sana koltuk alcam, oturacaksın, çok seveceksin dedim. Bana bakıp anlıyormuş gibi mutlu mutlu güldü kerata. Ben tabi eriyorum o an. Baktım gördüm ki 3 aydan sonra kullanabiliyormuşsun. Bizimki de tam 3 aylık olmuştu ve ona bir Bumbo koltuk alabilirdim!


Bugün gittim ve aldım hemen. Hatta aldığımız gün kullandık. Gelen geçen bakıp durdu. O kadar bıcırık duruyordu ki içinde. O haline insan gülümsemeden duramıyor. Biz gülüyoruz o gülüyor, o gülüyor biz gülüyorduk...

Ben beğendim. Bakalım bizim kız ne kadar kullanacak.


Günlük

Bu Doktorları Ne Yapmalı Bilmem...

Pazartesi, Aralık 30, 2013

Belinda'nın sayesinde bu çocuk doktorları diplomalarını nereden aldı sorusunu sorgulamaya başladım. Gerçekten nereden aldılar bu diplomaları. Bu ülkede herşey para olmuş. Minicik bir bebeğin sağlığı üzerinden bile para koparma peşindeler ya yazıklar olsun. Zaten Acıbadem Hastanesi kadar para basmaya çalışan bir hastane görmedim. Siz çocuğunuzun sağlığı için en iyisi olsun dedikçe, bas bas paraları bize diyorlar. Basıyoruz basıyoruz parayı da karşılığında bir şey de alsak bari. Nerde... Boşuna dökülen paraların yanında bir de çocuğunuz perişan oluyor.

Kızımızın kolik durumu malum ama bu durum onun yaşam kalitesini ( uyku, beslenme, gelişim) ciddi oranda etkilemeye başlayınca bizde doktor doktor gezmeye başladık. Zaten daha bir ayını yeni doldurmuştu ki başladık doktor doktor gezmeye.

Kızımızın bir ayı dolmaya yakın eşimle kara kara aşıları yaptırmak ve yaptırmamak konusunda düşüncelere dalmışken, tam da doldurduğu gün sağlık ocağından aradılar. Dedim kesin aşı için arıyorlar ama olay başka çıktı. Alınan topuk kanı değerlerinde problem varmış ve derhal hastaneye gidip tahlil yaptırmamız, sonuçlarını da bildirmemiz gerekiyormuş.Hayda! O kadar kötü oldum ki. TSH değerleri filan deyince hemşire, allah dedim bendeki sorun kızımamı geçti! Bir yandan ben bir yandan annem bakındık internete ve başımız filan döndü. Tiroid sorunlu çocukların gelişim ve zeka yönünden geri kaldıkları yazıyordu. Apar topar hastaneye gittik. Minicik elinden kan almaya cesaret edemeyen hemşire, doğum bölümüne gönderdi bizi. Alınan kan değerleri normal çıkınca derin bir oh çektik ama o ana kadar stres ve üzüntü içerisinde perişan olduk. Hadi bu durum kapandı dedik çocuk normal sağlıklı dedik bir anda kolik, gaz durumuyla karşı karşıya kaldık. Haydi gene hastanelere gittik. Bir yandan kakası yeşile dönerken (hala yeşil), burnundan da gelmek suretiyle kusmaları başladı. Tahlil üstüne tahlil yaptırdık. Kaka ve idrar tahlilini de yaptırdıktan sonra sonuçlarımızla birlikte doktorun yanına çıktık. Doktor dışkıda kan ve lökosit var idrarda da bol lökosit dedi. Büyük bir ihtimal alerjik o yüzden sen inek sütü ve inek sütü içeren herşeyi yemeyi içmeyi kes dedi. Tamam dedik. Sonuçta minicik kızımın durumu içler acısıydı. Peynir manyağı olan ben çaresiz kestim yemeyi. Bir hafta geçti, iki hafta geçti derken durumu eskiye oranla daha iyi oldu hatta başlarda sancılar yok oldu sevindik geçti diye ama sonra tekrar başladı. Tekrar başa dönmüştük.

Aradım doktoru bahsettim durumumuzdan. Bir de günde toplam uykumuzun 5 saate indiğini söyledim. Oysaki o dönem 16-18 saat uyuması gerekiyordu! Büyük insan bile günde 5 saat uyusa yetmez. Minicik bir bebeği siz düşünün artık. Günde 5 saat uyuyup geri kalan zamanda acı içerisinde çığlık çığlığa ağladığınızı...Doktorumuz bizi Fügen Çullu Çokuğraş'a yönlendirdi. Tabi o zamanlar bu konuya çok hakim değiliz ve çocuk doktorunun halledemediği nedir diyerek  görüş almak için elimizdeki raporlarla bir kaç doktora daha soralım dedik. Demez olaydık. İşte en berbat sürecimiz o an başlamış oldu.

Sağlık ocağındaki hemşire 2. ay aşılarını yapmadı. Canlı aşı vereceğini, yeşil kakası ve ishali olan bir bebeğe yapamayacağını, bir an önce tedavi ettirmemiz gerektiğini, hatta bu zamana kadar neden beklediniz ki siz deyince, bizim doktorda mı bir gariplik var nedir diye düşündük. Hemşire hayatta yapmam, mesuliyeti üzerime almam diyordu. Annemi arayıp durumu izah ettikten sonra sonuçları ona da gönderdim ki o da bir kaç doktora sorsun. İlk doğum yaptığım hastanenin çocuk doktoruna gittik. Kadın birşeyi yok aşıları neden yapmıyorlar getirin ben yapayım dedi. O sırada eşimin gittiği doktor da aman bu çocuğu hastaneye yatırmak lazım. Yatıralım ve tahlillerini yapalım ne ise çıkaralım sorunu demiş. Kaldık ikiye iki. Devam ettik. Başka bir doktor yine önemserken diğeri yine önemsemedi. İş iyice arap saçına döndü mü şimdi. Dedik bir profesöre soralım en iyisi. Acıbadem maceramızda işte o anda başladı. Doktor aklı başında gayet iyi. Tahlillerin üzerinden zaman geçmişti biz oraya buraya koşturma telaşı içerisindeyken. Haklı olarak yenilenmesini istedi. Dedik ne gerekiyorsa yapılsın. Yapılsın ki kızım iyi olsun. Ne biçim bir hastaneyse kullandıkları eldivene bile 25 tl kesmişler. İdrar için kullanılan ince hortum 165 tl. Tabi tahlil parası da var o da bir 200 küsür lira. Bir idrar örneği be insafsızlar. Yani yatırdıkları sedyeye, kullandığımız asansöre bile para kesecekler utanmasalar ( gerçi eldivene para kestiler utanmayıp) Tabi tahlillere devam, kan tahllili, kaka tahlili derken bir baktık 2000 tl ye yakın para gitmiş. (Zaten aklımız başımıza geldi de özel sigortalandık sonra. Gerçi Acıbademe dövseler gitmem bir daha) Neyse sonuç: idrar temiz ama kakada lökosit devam ediyor. İnek sütü alerji testimizde pozitif. Daha da sıkı diyete girdik böylece. Yok bileşen yok bilmem ne derken ben bir kuru ekmek zeytine kaldım resmen. O an bu konulara o kadar dalmıştık ki bu süreç esnasında üzüntü, yorgunluk ve yetersiz beslenme sütümü baya bir azaltmıştı. Onu da tesadüfen çocuk doymayıpta sütümü sağınca fark ettim. Bir de ona üzüldüm. O kadar çok istiyordum ki anne sütünü aylarca hatta bir iki yaşına kadar alsın. Durum böyle olunca süt arttırıcı ne var ise tek tek değil bildiğiniz hepsini deli gibi tüketmeye başladım. Duyduğum ne varsa indiriyordum mideye. Ne benim sütüm arttı ne de kızımın şikayeti geçti. Üstüne bir de açlık çekiyordu. Doktorların tek dediği bekleyelim, aman şuna da bakalım. Daha neye bakacaksın, ÇOCUK AÇ!

Artık ben de onunla ağlamaya başladım. Çocuğum aç napıcam ne vericem diye düşünyor bir yandan da süt arttırmak için deli gibi çaba sarf ediyordum. Doktor bizi başka bir alana yönlendirdi. O da acıbadem doktoru. Gittik. Bir de oraya bayıldık paraları. Anlattım durumu izah ettim ve artık bir an önce çözüm istiyorum dedim. Çocuk aç, bir de kilo veriyor. Doktor bey demez mi kolonoskopi yapmalıyız! Hayatta dedim çıkınca yanından anneme ve eşime. Manyak mıyım ben. Bir de uyutcaklarmış. 5000 tl istiyorlar bir de. Soyguncu resmen bunlar. Aldığımız randevuyu hemen iptal ettik. Yine aynı hastane de dediler çocuk alerji uzmanına götürmeniz lazım. Asıl olayı anlayacak kişi o. Haydi ona da gittik. Artık hastane bizim kızı tanıdı. Çığlık çığlığa ağladığından yeri göğü inletiyordu ( Maşallah kızımızın sesi pek gür. Duyan o sesin ondan çıktığına inanamıyor. Yaşıtları mıy mıy ağlarken bizimkisi insanın elini ayağını birbirine doluyor ağlayınca) Doktor koşarak yanımıza geldi zaten. Bu çocuğa ne oluyor, nesi var diye panikle yanımızda bitti. Ona da anlattık durumu. Acile gidelim ilk dedi rahatlatalım bu çocuğu dedi. İyi dedik gittik. Bir fitil koydular. Hemşirenin dediğine göre o fitil ateşi olan çocuklara veriliyormuş genelde. Anlamadık bizimkine niye verdi doktor. Oradan çıktık. Doktor bu sefer alerji testi yapmak istedi kızımıza. Biz de bilmiyoruz daha sonra öğrenceklerimizi tabi ki yaptıralım dedik. Deri prick testi yapıldı. Meğer 2 aylık bebeğe yapılmazmış. Aldılar mı o testten de bir sürü para. Zaten test için bir soyduk çocuğu, sırtı kıpkırmızı kabar kabar. O an anladım fitil alerji yapmış. Doktor utanmadan fitil değil, varmıştır da siz görmemişsinizdir diyordu. Nasıl görmem be kadın. Deli gibi kıpkırmızı derisini nasıl fark etmem. Bu çocuğu yıkamıyor muyum ben, üzerini değiştirmiyor muyum, altını değiştirmiyor muyum. Bize ilaç filan da yazdı. Bunları kullanın bir kaç gün sonra konuşalım dedi. Aynı gün Fügen hanımdan da randevu almıştık. Acıbademden çıktık Nişantaşı'na geçtik.

Fügen hanımdan, deri testinin gereksiz olduğunu, doktorun  yazdığı ilacın dozunun da çok fazla olduğunu öğrendik. Daha sonra kendi çocuk doktorumuzdan, doktorun yaptığı fitilin dozunun 2 aylık bebek için çok olduğunu öğrenmiş olduk. Meğer tam değil yarım fitil yapılırmış; o da ateşi varsa. kadın öldürmeyi filan planlıyor heralde kızımı. O an da zaten Acıbadem'e sonsuza kadar veda ettim. Kadın utanmadan iki gün sonra arıyor da ilaçları arttırırız diyor hala...Neyse... Uzun lafın kısası hiç bir doktor bana çare sunmadı. Fügen hanım ise sıkı diyet verdi bekleyeceğiz dedi. Bekleyemem artık dedim içimden. Neredeyse iki aydır ordan oraya süründük durduk. Herşeyi denemişiz daha neyi bekleyeceğim. Üstüne üstük kızım uykularından sıçrayarak uyanıyor, uykuları 10-15 dakikayı geçemiyordu.Yine de sıkı diyetimi yaptım dediği gibi, bir hafta sonra da aradım. Sıkıntılar hafifledi ama geçmedi dedim. Daha da kötüsü sütüm iyice azaldı hatta kesilmek üzere dedim. Oldu o zaman diyeti kes dedi. Bir de kan tahlilleri yaptıracaksınız sekreterim sana yollasın dedi. Of var ya nasıl bıkmışım zaten hastanelerden ve kızımın delik deşik olmasından ama bu sefer son olsun, yaptırcam hepsini dedim kendi kendime.

O sırada açlıktan iyice deliren ve ne yaptıysam arttıramadığım sütüm sonrasında resmen ağladım. Teyzem olaya el koydu ve o an ( gecenin bir yarısı) elimizde bulunan nişasta unundan mama yaptı. Nasıl yedi onu bir görseniz. Ben zaten üzüntüden delirdim. O an karar verdim zaten. Ne kadarsa ne kadar gidip o özel alerjik mamalardan alcaktım. Öyle de yaptım. Aldım ve mamayı vermeye başladım. Anne sütünü de kestim. Dört günde abartmıyorum kızım inanılmaz değişti. Deli gibi kilo aldı, boyu uzadı (dört gün önce giydikleri dört gün sonra gelmemeye başladı o derece), gazı gitti (neredeyse tamamen)
Her ne kadar anne sütünün önemini bilsemde canı cehenneme dedim. Kızımın huzurundan mutluluğundan daha önemli değildi hiç bir şey. Ölüm orucu gibi yaptığım diyet bir işe yaramamıştı işte hatta sütüm gitti. Mama sayesinde artık sinirinden saçlarını da yolmuyordu üstelik. Sinir hastası olmuştu çocuk artık. Üç ay anne sütü alan kızım şimdi mamayla besleniyor ve inanılmaz sağlıklı, mutlu bıcır bıcır bir çocuk oldu. Gülücükler saçıyor, oyuncaklarıyla da ilgileniyor.

Rutin kontrolümüz geldiğinde doktorumuza gittik. Ben tabi başımızdan geçen her şeyi bir bir anlatıp, mamaya geçtiğimizi anlattım. Bize şikayetler gittiyse o zaman mamaya devam dedi. Ben o an mamanın pahalı olduğunu, dört gün yettiğini, karşılamayacağımızdan bahsettim. Sigortanın mamayı karşıladığını bildiğimden amacım rapor yazmasıydı doktorun. İlk, ama ne yapacaksınız işte mecbur gibi bir şeyler dedi. Bilmesem rapor yazıldığını ve o an bu konuyu açmasam yazmayacktı. O an evet sigorta karşılıyor sorun değil yazarız dedi ve yazdı.

Bu doktorların nesi var? Ben anlayamadım anlayan varsa anlatsın lütfen...


Günlük

Zor Günler...

Pazartesi, Aralık 30, 2013

Yine uzun zaman oldu yazmayalı... Eğer kolik bir bebeğiniz varsa bırakın bloga bir şeyler karalamayı su içecek, tuvalete gidecek, yemek yiyecek vaktiniz olmuyor ne yazık ki.

Kısa süreli iyileşmemizin ardından ne olduysa sancılarımız geri döndü.Belinda'nın inanılmaz acı veren sancıları her geçen gün artarken, gündüz uykuları, ardından da gece uykuları gitmişti. Acısından karnını zor doyurduğundan kilo kaybetti, halsizleşti. Sürekli ağlıyordu (24 saat abartmıyorum) Gözlerinden boncuk boncuk gözyaşları akıyordu. Sesi bile kısılmıştı artık.  Durum böyle olunca ne biz ne de o doğru dürüst bir gün bile  geçiremedik. Ağlamaları o kadar yoğun ve şiddetliydi ki. Bize kurtarın beni dercesine bakıyordu. Bir çok şey deniyorduk hatta herşeyi sırasıyla tek tek deniyorduk. Banyo, masaj, rezene çayı, gaz ile ilgili şuruplar, krem, saç kurutma makinası, sıcak su torbası, yağmur sesi, sallama, yürüme... Bütün bunlar ve daha fazlası kısa süreli etki ediyordu ama onun sorununu tam olarak çözmüyordu. Biz zaten yürüyen cesettik. Uykusuzluk, açlık, susuzluk üstüne bir de banyo yapamamak eklenince zaten bir de 24 saat boyunca ağlayan huzursuz bir bebeğiniz var, inanın sinirleriniz inanılmaz geriliyor. Hatta arada bir kendimden korktum çocuğa ters bir şey yapar mıyım diye...

Eşim zaten çalışmayı bırakmak zorunda kaldı. Tek başına hatta iki kişi bile yetmiyordu. Bir ara annemlere gittiğimde tüm ev ahalisi olarak bir çocuğa yetemiyorduk bile düşünün. Dört beş kişi pert olmuş bir şekilde zaten zar zor uyuttuğumuz kızımız 10-15 dk sonra uyanarak herşeyi sil baştan tekrarlamamıza neden oluyordu. 'Aha uyandı çocuk' 'Nasıl ya yinemi' diyerek dışarda mı uyursak, sallasak mı, banyo yaptıralım rahatlar belki, napsak Amerikada'ki ilacı mı getirtsek diyerek çaresiz gözlerle birbirimizi yokluyorduk.

Doktor doktor geziyorduk bir yandan da. Hatta o kadar çok gezdik ki. En son artık doktor moktor yok çocuk perişan oldu dedik. Cidden ne o öyle. Zaten zorla uyutulan çocuğu uyandır, soy ki iki ellesinler diye. Boyuna bak kilosuna bak. Geçen gün tartılıp ölçülen çocuğu ne demeye tekrar tartıp ölçerlerki. Ne gerek varsa. Uykularının 30 dk yı geçmemesinin en büyük sebebinin gerekli gereksiz çocuğu uykusundan uyandırmaları diye düşünüyorum. En başından beri zaman tuttuğumdan biliyorum bunu. Çocuk en fazla 30 dk içerisinde uykusundan uyandırılıyordu çünkü!

Yeter artık dedik ve çareyi yine kendimizde bulduk. Sürekli internette sorunumuza çare aradığımızdan bir çok bilgi edinmiştik. Doktorlardan çözüm bulamayınca ve kızımın acı içerisinde olmasına daha fazla dayanamayınca o zamana kadar hangi durumu hangi zamanlarda meydana geliyor iyice bir analiz ettim. İnek sütü alerjisi ( bu alerji mevzularını ve doktor maceralarımızı ayrıca yazıcam) ihtimalini göz önüne alarak gittim eczaneden Neocate mama aldım. ( mama 90.5 tl!)

Sonuç muhteşem. Arada ufak tefek minicik sancılar oluyor (normal değilse de normal geliyor bana eskisini düşününce) Artık daha mutlu ve gelişimi ciddi anlamda güzelleşti. Çok kısa sürede verdiği kiloları geri alıp üstüne daha da kilo alınca, yusyuvarlak topicik bir şey oldu. Doktor kontrolumüzde de tartı bizi doğrulamış oldu. O ayı kılpayı sınırda kilo alımı yaparak kapattık. Düzelsin de yaparız diye beklettiğim 2. ay aşılarını da yaptırttık. ( O haldeyken vücudunun virüslerle savaşamayacağına inandım ve ısrarla yaptırmadım, bekledim)

Uykularını hala uzatamadık. Şu an 40-50 dk uyuyabiliyor en fazla. Eskiden uykusundan uyandıramadığım zamanları hatırlayınca vay be diyorum, o zamanlar gerçek miydi?

Şimdi aklıma geldi de kolik ikiz bebek sahibi bir kadının yazılarını okumuştum. Bildiğiniz cehennemin iki katını yaşıyorlar. Kolik bebek bakmak çok zor ama öyle yalandan zorluk değil ciddi bir anlamda zor. Hele birden fazla kolik bebeğe bakmak tımaranelik olsa gerek. Yaşamayan anlayamaz gerçekten...

Günlük

Kıyafetim yok!

Cumartesi, Kasım 16, 2013

Uzun zamandan beri yazlıkları kaldırıp kışlıklarımı yerleştirmek istiyordum ama kızımla uğraşmaktan vakit bulamamıştım. Üzerime giyecek bir şeyim yok diye debelenirken en sonunda fırsat bulup hallettim bu işi de. Halleder halletmez de fark ettim ki zaten bir şeyim yokmuş ki!


Hamilelikte göbekten dolayı ayıklamıştım bir çok şeyi dolabımdan, şimdi de emziriyorum diye ayıklayınca üç beş şey kaldı elime. Hatta ilk defa bir sürü elbisem olduğu için üzüldüm. Güzelim kıyafetlerime bakıp onlara elveda derken, bu sürenin ne kadar olduğunu hesaplamaya çalıştım oracıkta. Epey zaman alacaktı orası kesin. 
Sonra dolabımda olan kalan kıyafetlerime baktım da hep hırka, hep hırka... 

Bir ara çıkıp iki üst baş bakmak lazım evet.

Günlük

Kolik Bebek

Cumartesi, Kasım 16, 2013


Belinda üç haftalık iken ağlama krizleri başladı. Başlarda anlamadık tabi ne olduğunu. Emmek istediğinden emziriyordum ama o hala ağlamaya devam edip bir yandan da emmeye çalışıp tekrar ağladığından heralde sütüm yetmiyor diye düşünmeye başladım. Doymuyor benim çocuğum diyordum.
Fakat sonradan ağlama krizlerinin yanında yaptığı aynı hareketler dikkatimi çekmeye başladı. Bacaklarını karnına çığlık atarak çekiyordu. Hatta emmek istediği halde ememiyordu çığlık çığlığa bağırıyordu. Yanlış bir şey mi yapıyorum bir yerlerini mi acıtıyorum diye düşünüyordum zaman zaman. Tabi sonradan öğrendik ki kızımız gaz sancısı çekiyormuş.

Her gün aynı saatte başlayan ve saatlerce süren ağlamaları başladı. Hatta sonraki haftalarda hem gece hem gündüz aynı saatlerde ağlamalarına devam etti. Doktorumuz bize bir şurup verdi Nurse Harvey's adında. Biz de düzenli olarak kullandık şurubu ama hiç bir faydasını göremedik.  Zaman geçtikçe kızımız hem daha şiddetli sancı çekiyor aynı zamanda da süreleri uzuyordu. Bu sebebten dolayı hem biz hem de kendisi perişan oluyordu. Yüksek sesli yağmur sesi dinlemekten kulaklarımız sağır olacak, saç kurutma makinası tutmaktan da radyasyondan ölecektik. Evin içerisinde yan yana değilsek birbirimizi duyamıyorduk bile ama o sustuğu ve biraz olsun uykuya dalabildiği için katlandık. Çare yeniden doktora gitmekti.

Doktora durumumuzu anlattık bir bir. Kakasının renginin değiştiğini (yeşil olmuştu), artık gündüz uykularının kalmadığını(hiç uyuyamıyodu) , gece uyku saatlerinin azaldığını (sürekli çığlık atarak uyanıyordu ve emmek istiyordu) sık sık uyanıp emmek isteğini, aşırı derecede kustuğunu (son zamanlarda burnundan bile geliyordu)

Doktor şurubu kesti işe yaramadığı için. Bunun yerine karnına masaj yapmamız için krem, içirmemiz için de rezene çayı, bana da inek sütünü kesmemi söyledi.

O gün son bir kez inek sütü içeren şeyleri yedim ve tamamen yiyeceklerimin arasından çıkardım. Keçi peyniri aldım. Biraz ağır geldi tadı ama ne yapalım. Sonra alışverişe çıktım. Belinda'ya kalın tulumlar, uyku tulumları dışarıda da giymesi için şu astranot dedikleri tulumlardan aldım. Amacım onu sıcacık tutmaktı.

11 Kasımda hepsini uygulamaya başladık (rezene çayını neredeyse hiç vermiyoruz) Çarşamba gününden beri hiç sancı çekmiyor! İnanamıyorum hala bu duruma... Büyük bir ihtimalle yediklerimle alakalıydı. Ne süt ve süt ürünleri, ne çikolata, kahve ne de gaz yapan bakliyat, sebze-meyve yiyorum. Yiyebileceğim şey çok azaldı evet ama ne yapalım. Bir kaç ay daha sabredeceğim artık. Yeterki minik kızımın sancıları olmasın değil mi?

Günlük

Ada Belinda'nın İlk 6 Haftası

Cumartesi, Kasım 16, 2013



Nasıl da hızlı geçiyor zaman ve nasıl da büyüyor benim minik kızım.  Şu fotoğrafları yan yana koyana kadar ne denli bir değişim geçirdiğini daha bir idrak ettim. Şu an 7 Haftalık ve her geçen gün değişiyor. Boyu kilosu değişirken aynı zamanda bakışları, hareketleri, mimikleri de değişiyor. Hatta yeni yeni sesler de çıkarmaya başladı. Uyuması için çaba sarf ediyorum ama uykusundan yarım saat geçmeden onu çok özlüyorum. Uyansa da sevsem modundayım.

Günlük

İkinci Evlilik Yıldönümümüz

Cuma, Kasım 15, 2013




Belinda 10 Günlük

1 Ekim'de yıldönümüze kızımızla birlikte girmiş olduk. O gün doğar mı acaba diye bile düşünmüştük aslında. O gün doğmadı ama yıldönümümüz için en güzel hediye oldu bize. Bu seneki yıldönümümüz için bir şey yapmamaktansa evde pasta, çiçek, çay şeklinde kutlamış olduk. Hatta bu üçlüyle çekilmiş fotoğrafımız bile var. Fotoğraf benim makinamda olmadığından koyamıyorum ama gerçekten böyle bir fotoğrafımız var. ( Şu an kahkahalarla gülüyorum evet)






Günlük

Doğumun Ardından

Cuma, Kasım 15, 2013

Hamileliğim boyunca toplamda 15 kilo aldım. Bunun 3 kilosunu son haftamda aldım. Neden bilmiyorum ama son üç hafta boyunca yemek yerine tatlı yedim desem yeri olur. Özellikle çikolata. Dayanılmaz bir istek vardı ve tatlı ne varsa yedim. Doktorum artık doğurmalısın bu gidişle çok kilo alacaksın demişti hatta. Zaten demesinin ertesi günü doğum yaptım.

Kızımın doğumundan sonra günler hızlı ve yoğun geçti. Hele ilk hafta kabus gibiydi. Kısaca şöyle anlatayım. İlk hafta kızımı emzirirken birden nefesi kesildi ve ne yaptıysam bir tepki vermedi. O kadar çok korktum ki! Annem seslenmemi duyup hemen geldi ve elini ağzına koyup dilini tutup indirdi. O an kızım nefes almaya başladı. Bunu o gün içerisinde ve ertesi gün toplam dört kez yaşadık. Doktora göre öyle bir şey olmazmış ve bebekler bu durumu yaşasa da  nefes almaya devam ederlermiş. Valla renginin değiştiği bir bebeğin tekrar nefes almasını bekleyemezsiniz ki. Başka bir doktora göre ise havale geçirmiş olabilirmiş. Sonuç olarak tam ne olduğu bilinmiyor ama beni inanılmaz korkutup tüm sistemimi allak bullak etti. Yine o hafta eşim hasta olmuştu. O sıralar bir salgın vardı ve ilk bana geçirdi ardından da kızımıza geçti. Burnu tıkandı ve nefes zor alıyordu. Sürekli deniz suyu damlatıp ardından burun aspiratörüyle temizleyerek rahatlatmaya çalıştık. Doğumdan 6 gün sonra benim ateşim çıktı. O kadar kötü oldum ki beynimin acıdığını hissediyordum. Acile kaldırıldım. Serum, buz derken biraz düşürdüler ateşimi. O an bile kızımı düşünüyordum. Acıkmıştır benim kızım diye. Neyse ki sütümü sağmıştım ve annem kaşıkla içirmiş kızıma. İki gün ateşim yüksek seyrederken üçüncü gün 37'nin biraz üstünde, dördüncü gün de tamamen normal değerlere geri döndü. Ben de bu yaşadıklarımın ardından asıl gerekli olan bilgiler neden verilmez diye düşündüm. Kızım nefesiz kaldığında ne yapacağımı kimse söylemedi. Süt ateşi denen bir şeyden kimse bahsetmedi. Ne kadar önemli ve hayati şeyler yaşayınca anladım ve hemen bu kitabı aldım.



Sonraki seyreden haftalar da ise emzir, uyut, altını al, emzir, emzir bir daha emzir şeklinde geçti. Benim çocuğum hep aç, hep aç diye tekrar tekrar dediğimi hatırlıyorum.  Saatlerce neredeyse hiç durmadan emzirdim durdum. Bitmek bilmeyen emzirme seansları sayesinde de onu seyredip durdum uzun uzun...




10 Kasım

Pazar, Kasım 10, 2013




Bana sorsalar kiminle tanışmak isterdin diye, hiç düşünmeden söyleyeceğim tek bir isim vardır. 
O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür!

Günlük

Ailenin Yeni Üyesi

Pazar, Kasım 10, 2013

21 Eylül Cumartesi günü sabah erkenden kalktım her zamanki gibi. Canım inanılmaz sıkılıyordu hala. O yüzden dışarı çıkıp kahvaltı yapmak ve bütün günü dışarıda geçirmek için hazırlandık. Babam Kilyos'a gidelim dediyse de yakın yerlerde durma taraftarı olduk biz.

Caddebostan sahilinde kahvaltımızı yaptık. Gezdik dolandık. Oradan Bağdat Caddesine çıktık yürüdük. O kadar çok yürüdük gezdik ki ben artık ayak tabanlarımı hissetmiyordum. Çok yorulmuştum cidden ve ilk defa eve gitmeyi bu kadar çok istiyordum. Babam ve annem bir dükkana girmişlerdi bende Köpüş'le bir bankta oturup onları beklemeye başladım. O günde ne çok insan benimle konuştu. Bir teyze de köpeğime takmış doğunca bebek köpeği evde tutma ver birine diyordu. Ben de
tabiki tamam dedim. On yıla yakın bizimle bırakırmıyım ben Köpüş'ümü... Bir kadın da çocuk büyütmenin inceliklerinden bahsediyordu. Bir de zamanı gelmişse bu çocuğun git bir baktır kordon dolanıyor bu haftalarda bizim bilmem kimin çocuğuna olmuştu gibi korkunç hikayelerle beni strese soktu.

Eve gittiğimizde yorgunluktan uyku bastırdı. Televizyon izlerken uyuya kalmışım. Saat 10'a doğru uyandım. Tuvalete gittim. Zaten her şey o anda değişti. Suyum geliyordu! Haftasonu olması beni biraz endişelendirdi. Doktor yok, ebe yok diye. Hastaneden ebenin numarasını bulup aradık. Şansa ebemiz hasta olmuş. Başta idrar kaçırmış olabilirsin dediyse de hastanede buluşmak üzere sözleştik. Beni baya bir titreme aldı doğum başlıyor diye . Neyse ki titremelerim fazla sürmedi. Giyinip hastaneye vardığımızda gayet iyi durumdaydım.

Saat 10:30' da odama çıktık ve ebe beni muayene etti. Hastaneye yatışını yapalım kesede delik açılmış suyun geliyor dedi! İnanamıyordum. Hastaneye yatıyordum ve bugün yarın o hiç göremediğim bebeğimin yüzünü görecektim! Ne olur ne olmaz diye valizimi almıştık yanımıza. Valizi babam odaya çıkardı bana hastane önlüğü giydirildi derken, haftalarca NST testi yaptığımız odada yatıp sancılarımı sonra da minik kızımı bekleyecektim. Beni yine NST ye bağladılar. Sancı  yok, bebek doğum kanalında değil...İşin kötü bir tarafı da eşim o gün çalışıyordu hem de sabahın 4'üne kadar! Doğuma birlikte girecektik ve ben yanımda  onun olmasını çok istiyordum. Neyse ki yalnız değildim annem tüm sancılarım boyunca yanımda bana baya yardımcı oldu.

Bir kaç saat sonra sancılarım ufak ufak
başlamıştı. Gayet iyi durumdaydım aslında. Annemle konuşuyorduk. Sancılarım beş dakikada bir olduğunda bana çok ilginç gelmişti. Sürekli okuduğum ve nasıl bir şey acaba nasıl anlarım dediğim durumu yaşıyordum ve gerçekten de ayırt edilebilir bir sancıymış doğum sancısı. Sancılarım iki-üç dakikada bir olduğunda da yine iyidim aslında. Sürekli çenemi serbest bırakmaya özen gösteriyor, yeri geldiğinde yatıyor yeri geldiğinde ayağa kalkıyor yürüyordum. Hatta tuvalete oturup nefes alıp verdiğim de çok oldu. En rahat ettiğim yer tuvalete oturmaktı aslında. Ebe kontrole geldiğinde 5 cm dediğinde, kaldı bir 5 daha diye düşündüm. İşin ilginç yanı 5 cm den sonra açılma inanılmaz hızlı oldu. Hatta annem ebeye sabaha doğum olur mu dediğinde ebe kapıdan çıkarken olursa mucize olur demişti. Saat sabaha karşı 4'te sancılarım çok şiddetlendi. Açıkçası daha yeni 5 cm dediği için ebe ben biraz ürkmeye başlamıştım. Çünkü bir kaç cm açılma olmuştur demek ki bu sancının bir üst seviyesi daha var ve ben dayanıp dayanamıyacağımı kestiremez olmuştum. Ebe yeniden kontrole geldiğinde dediği şeye hem ben hem annem şaşırmıştık. Hatta ebenin kendisi bile şaşkındı. Bize bebeğin eşyalarını hazırlayın dedi. Kafamı kaldırıp ebeye baktığımı hatırlıyorum. Nasıl yani, doğuma mı gidiyorduk?!

Sabah ezanı eşliğinde kızımın eşyalarını çıkarıp ebeye verdik. Beni de tekerlekli sandalyeye aldılar ve doğumanenin yolunu tıpış tpış tuttuk. Hiç heyecan yoktu bende. Sancılarıma o kadar çok yoğunlaşmışım ki, heyecanlanmaya vakit yoktu adeta.

Doğumaneye geldiğimizde benim sancılarımın yanında bir de altta garip bir his hissediyordum. Orada bir yatak daha vardı ve doktor gelene kadar beni oraya yatırdılar. Orada sancılarımla birlikte ıkınma hissi dedikleri olsa gerek o tarz birşeyler hissediyordum. Bir yandan da doktor gelsin ve bir an önce doğurayım ve odaya geri döneyim istiyordum. O ortam bana soğuk ve itici gelmişti. Kendimi rahat hissetmiyordum.

Orada ne kadar kaldım hatırlamıyorum ama doktorun sesini duyduğum zamana kadar sancılarımın baya hafiflemiş olduğunu hatırlıyorum. Doğum masasına alındığımda ise, sancın geldiğinde ıkın dediklerinde sancım yok hissetmiyorum siz bana söyleyin diyordum. Sonradan NST aletine bağlı olduğumu farkettim ve baktığımda gerçekten de sancılarım 50'lileri zor buluyordu. Sanırım orada bana iki doz sunni sancı verdiler. Hafif bir sancı geldi dediğimde doktorum güzel demek ki işe yaradı dedi ebeye.
Beni yere çömelttirdiler, tekrar masaya aldılar ama bende herhangi bir gelişme yok. Sancıyı filan boşverip ıkınmaya çalışıyordum. Bir yandan da ne biçim anneyim daha doğuramıyorum ben diyordum.
Eşimde o zaman içeri girmiş elinde kamera çekim yapmaya başlamıştı.

Doktorum bebeğin tam kıvrım yerde kaldığını ve bir an önce bebeği dışarı itmem gerektiğini söyledi. Bebeğin kalp atışları düşüyormuş. NST'ye baktığımda gerçektende bebeğin kalp atışları düşmeye başlamıştı. Zaten o andan itibaren ben ıkındım, ebe karnıma bastırdı, doktor tuttu derken kızım dünyaya geldi. Hemen saati sordum kaç diye.

06:55! Ada Belinda benim minik kızım... 2.970 kg. 49 cm minicik kızım...Hastaneyi sesiyle inleten kızım...

İşte şimdi tam bir aile olmuştuk ve inanılmaz mutluyduk!

Günlük

Bu Bebek Ne Zaman Gelecek?

Çarşamba, Kasım 06, 2013



Sürekli kafamıza takılan acaba ne zaman bu bebek gelecek sorusuydu. Biz 22 sinden sonra gelsin terazi kızımız olsun istiyorduk.

14 Eylül Cumartesi günü doğumun ilk işareti olan nişan geldi. Bir çok yerde nişandan hemen sonraki iki gün içerisinde doğumun gerçekleşebileceği yazıyordu. Doktora kontrole gittiğimde ise doktorum doğuma daha çok olduğunu söyledi. Kızım henüz doğum kanalına girmemişti, sancılarım da yoktu. Yalnız 2 cm açılmam vardı. Doktor bol bol yürümeye devam et, devam et ki sancıların başlasın, bebek doğum kanalına girsin dedi. Zaten hemen hemen her gün deli gibi yürüyüş yapıyordum ama bu durumdan dolayı ben yürüyüşlerimi daha da arttırdım.

Ayın 20'sinde doktor kontrolüme gittim. Herhangi bir gelişme yoktu. O yüzden bebeğin daha bir hafta on günü var dedi. Biz de 22 sini geçecek, istediğimiz olacak, bizim kız şimdiden bizi dinliyor diye sevindik! Ancak 21'inde herşey bir anda değişti...

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 39. Hafta

Çarşamba, Kasım 06, 2013



Sosyal bir ortama gireceğimi düşünürken aslında işler bu yönde gelişmedi. Çalışan ev ahalisi sabahtan akşama kadar olmadığından ben yine sıkılmalarıma devam ettim. Hafta sonları ve akşam üstleri dolaşmak istiyorum diye çocuk gibi söylendiğim için beni gezdiriyorlardı. Tabi kendimde gezebilirdim ama her an doğurabilme ihtimalim olduğundan yalnız dışarıda olmak istemiyordum.

Bu fotoğrafı da iki haftadır fotoğraf çekemedik bari çekelim de belki bu son olur dedim öyle çektik. Gerçekten de son fotoğrafım oldu.

Son haftam gerçekten de çok zor, sıkıcı ve yorucu geçti. Yattığım yerden kalkmak tam bir işkenceydi. Bebeğimin ağırlığını ve kendisini daha yoğun hissediyordum. Sağa ya da sola dönmek o kadar yorucu bir işti ki! Bu basit hareketi yaparken karnımdaki bebeği tutarak yapıyordum (karnımı tutarak aslında).

Hafta başlarında yeter artık doğsun da ben de rahat edeyimler hafta sonlarına doğru kalsın içimde hiç çıkmasınlara dönüştü.  Bu değişim 10 cm gerçekten bu kadar mı! farkındalığla oldu.

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 36. Hafta

Çarşamba, Kasım 06, 2013


Evdeki son haftam. Nihayet annemlere geçiyorum. Bir çok sebep arasından sanırım en çok evdeki yapılacak olan işlere artık takmayacaktım. Artık hiç biri gözümün önünde olmadığı için beni sıkıntıya sokacak bir şey de yok!

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 35. Hafta

Çarşamba, Kasım 06, 2013



Hamilelik süresince bana en çok koyan bir şeyler yapmak isteyipte yapamamak oldu. Bir şeyleri kaldıramazsın, onu bunu yiyip içemezsin fazla yorulmaya gelemezsin vs vs vs. Bir çok şeyde (özellikle ev işleri) muhtaç olma durumu baya bir sinirlerimi bozmuştu.

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 34. Hafta

Çarşamba, Kasım 06, 2013


Yaklaşan günlerim ve sıklaşacak olan kontrollerim sebebiyle anneme geçmeye karar verdim. Hastanem annemlere 5 dakikalık mesafedeydi. Ayrıca evde çok sıkılmaya başlamıştım.

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 33. Hafta

Perşembe, Ekim 31, 2013



Özellikle son haftamdan bir önceki haftam (38 - 39. Hafta arası) kalp çarpıntılarım başladı. Sol tarafıma yatamıyor, nefes alamıyor ve uyuyamıyordum. Doktora gittiğmde ise yapılacak bir şey yok bütün bunlar normal çünkü hamilesin dediler ama biliyordum ki hamilelikle alakalı değildi. En son gittiğim doktor bana sebebinin şekerle alakalı olabileceğini söyledi ve bana şeker yüklemesinde bu tip bir durum yaşayıp yaşamadığımı sordu. Unutmuş olduğum durumumu o an hatırladım. Evet o zamanda aynı şeyi yaşamıştım. Bu sorunu yaşamadan önce de çok fazla şekerli şey yiyorum diye tatlıyı kesmiştim.

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 30. Hafta

Perşembe, Ekim 31, 2013


Yeniden bloguma döndüm! Uzun süredir yazmadığımın farkındayım. Aslında yazamadığımın desem daha doğru olacak.

Tahmin ettiğiniz gibi doğumumu gerçekleştirdim. Hatta kızım şu an 39 günlük!
Başlarda hamilelik koşullarım ve artan sıcaklık sebebiyle masa üstü bilgisayarın başına oturup uğraş vermekten yana değildim. Sonra son bir ayımdan biraz fazla bir süre için annemlere geçmiş olduğumdan, daha sonra ise bizim ufaklıkla uğraşmaktan bir türlü fırsat bulamadım.

Eksik hafta fotoğraflarımla hamileliğim son zamanlarında ben...

Why Cry Mini - Baby Cry Analyzer

Perşembe, Eylül 19, 2013




İnternette denk geldiğim ilgimi çeken ürünlerden biri de Why Cry bebek ağlama analiz cihazıydı. En sonunda satın alabildim ve işe gerçekten yarıyor mu yaramıyor mu anlamak için sabırsızlanıyorum.

Bu cihaz bir ses mühendisi tarafından keşfedilmiş. Bebekler belirli bir ses frekansı aralığında ağlarlarmış ve bu frekans aralığının evrensel olduğunu fark etmiş. Acıktığında tüm bebekler aynı ses frekansı üzerinden ağlarlarken rahatsız olduklarından yine aynı frekans üzerinden ağlarlarmış. Bu frekanslar baz alınarak analiz cihazını üretmişler. Böylelikle de cihaz o frekansı algılayıp size uykusu mu geldi acıktı mı ne oldu analiz ediyor ve hangi durumdaysa bebek cihazın ilgili bölümü yanıyor. Bu şekilde sizde hemen bebeğinizin sıkıntısını karşılıyorsunuz. Yani yedirmeye çalıştım yemedi altı da temiz uykusu mu var acaba ne oluyor bu çocuğa, nesi var derdinden kurtuluyorsunuz. Bebekler şikayetlerinin hemen karşılanmasından dolayı huzurlu mutlu bebekler oluyor anne babalara da rahatlık sağlayıp işkence dolu dakikalardan kurtulma şansını vermiş oluyormuş. Bu cihaz bazı ülkedeki hastanelerin yeni doğan ünitelerinde kullanıyormuş.

İlginç değil mi? Bakalım, deneyip göreceğiz.

Günlük

Doğum Günüm

Pazartesi, Temmuz 22, 2013

Minik Kızım Burada 30 haftalık, Annesi de 31 oldu!


Bir yaş büyüdüm yine. Bu senenin tek farkı kızımla birlikte dilek dileyip, mum üfleyip,  pasta kesmemiz. Nedense bana benim doğum günüm değil de, kızımın doğum gününü kutluyormuşuz gibi geldi.

Eşimin 'sürpriz' diye düşündüğü doğum günüm çeşitli sebeblerden dolayı sürprizlikten çıktı. Bir kaç gün öncesinden öğrenen ben otomatik olarak düşünmeye başladım herşeyi. Eşim bana 'Hiçbir şeye karışmayacaksın, sadece oturacak keyfini çıkaracaksın' dediyse de unuttuğu tabak, bardak listesini ben tamamlamış oldum. Doğum günüm geldiğinde de çıkıp pastaneden pastamı da alarak kendime verdiğim görevleri orada bitirip, geçekten de ilk defa hiçbir şey yapmadan bir gece geçirdim. Aslında bir şeyler yapıp karışmak için  arada bir ufak tefek hamleler yapsam da 'Hadi çık otur' dediklerinden tıpış tıpış yerime geri döndüm.

Sabah en büyük sorunum kıyafet seçmede başladı. Üstüme ne giysem olmuyor, komik duruyordu. Aklımda olan beyaz elbisem fırfırlarından dolayı eşimi güldürdüğünden, komik oldu sanırım diye çıkarıp boşalan dolabıma (üstüme olmayan her kıyafeti dolabımdan çıkardım) şöyle bir göz attım. Şık olamayacağım kesinleşmişti artık. O yüzden aldım bir elbise geçirdim bende üstüme.

Saat  14:30 - 15:00 arasında arkadaşlarımız gelmeye başladı. Ben hazırlanmayı bitirememiştim bile. Saçıma şöyle bir şekil verip, makyajımı da yapıp arkadaşımla çıktık dışarı pasta almaya. İyiki de gelmiş dedim içimden yoksa aldıklarımı biraz zor taşırmışım.

Herkes geldikten sonra bugün doğum günüm şarap içicem diye sanırım üç dört kadeh içtim muhabbet sohbet eşliğinde. Yine yedim, yine içtim. Diyorum ya hep bahanesi oluyor yeme içmenin diye.

Fotoğraf çekilelim diye aklıma gelen düşünceyi yüksek sesle söylediğimde, ' E çıkar makinanı' dediler. Elime almış çekerken 'Neden ben çekiyorum. Beni kim çekecek? Benim doğum günüm.' dedim. Garip ama kimsenin aklına mı gelmedi ya da sarhoş mu oldular bilemedim. Neyseki aldı eline bir kaç kişi çekti de bende bir kaç poz var hiç yoktan iyidir diye düşündüp rahatlamıştım ama sonradan baktım gördüm ki fotoğrafların çoğu bulanık, ayrıca eşimle bir tane fotoğrafım yok! Ne salağız dediysekte iş işten geçti.  Herkes eğlenmiştir, güzel vakit geçirmiştir diye düşünerek napalım sağlık olsun dedim.

Doğum günümde beni yalnız bırakmayan tüm arkadaşlarıma, ayrıca gelmek isteyip çeşitli nedenlerden dolayı gelemeyen arkadaşarıma, hediye getiren arkadaşlarıma tüm güzel hediyeleri için çok teşekkür ederim. Sizleri seviyorum! İyiki varsınız ve benim arkadaşımsınız!

Bu arada daha fazla fotoğraf çekilmek ümidiyle...

Mangalımızı Kurduk, Yedik İçtik, Muhabbet Ettik, Sarhoş Olduk,  Kavga Çıktı Kavgayı Seyrettik

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 29. Hafta

Pazartesi, Temmuz 22, 2013




Yazılarıma şöyle bir göz gezdirdim de genellikle şiyaketlerle dolu olduğunu fark ettim. Ağrılarımdan rahatsızlıklarımdan bahsedip durmuşum. Her ne kadar olumsuz şeyler yazmayayım diye düşündüysem de olan herşeyi ayrıntılarına olabildiğince anlatmaya devam edeceğim. Neyse ne değil mi, şefaf olmak lazım.

Şu an bu yazıları yazarken ben 32. hafta içerisindeyim. O kadar çok yapılacak şey vardı ki, bilgisayar başına oturacak zamanım olmadı. Arada denemelerim oldu aslında ama sandalye tepesinde oturup bilgisayarda iş yapmak, bir de sıcakları düşünürsek işkence gibi geldiğinden vazgeçtim daha sonraya erteledim hep. Şu an uzanmak istesem de devam edeceğim, kararlıyım.

Kızımın ters duruşundan dolayı bacak arası ağrılarım devam ediyor. Bu arada buna pubik - pelvik - çatı ağrısı deniliyormuş onu öğrendim.  Üç tabir de geçtiğinden hepsini yazdım. Bende erken başlamıştı bu ağrılar. Zaman zaman şiddetlenen ağrılarım bana bitsin bu hamilelik bile dedirtti ama sonra erken doğum olmasın diyerek ne dilediğime dikkat etmeye çalıştım.  Gerçekten çok can sıkıcı bir şey bu. Ne yürüyebiliyorsunuz doğru dürüst, ne yatakta sağa sola dönebiliyorsunuz ne de bir yere oturduğunuz zaman kalkabiliyorsunuz yerinizden. Bazen sakatlar gibi oluyorum ellimle bacaklarımı kaldırıp hareket ettirmeye çalışıyorum ki o da çok zor oluyor. Bu tarz rahatsızlıkları hafifletecek kemerler ve korseler varmış. Bakalım bir tane alıp deneyeceğim.

Artan iştahım ve mide yanmalarım baş gösterdi bu haftalarda. Tabi yine yiyip yiyip rahatsız olmalarım devam ediyor. Bu pis boğazlılığım her ne kadar beni sinir etsede, gördüğüm her şeyi yeme arzum devam ediyor. Ben de yiyip yiyip kilo alıp, tartıya çıkıp rakamları gördükçe ya benim dikkat etmem lazım diyorum ama kim uyuyor buna; HİÇKİMSE. Herşey bu kadar çok lezzetli gelirken ve de sürekli yemek yemek için bahaneler oluşurken ben de yaşasın yemek yemek! dercesine ( O an gözlerimin nasıl koca koca açıldığını ve parladığını görseniz) yiyorum da yiyorum.

Bu hafta aktiviteleri olarak kızımızın odası, benim doğum günüm, bebek odası alışverişi vardı.

Alınan toplam kilo : 8kg.



GumDrop Emzik

Cumartesi, Temmuz 06, 2013




Ne zaman gelecek diye düşünüp dururken en sonunda geldi.

En iyi yalancı emzik araştırmalarımda bulduğum iki ürün vardı. GumDrop ve Soothie . Aslında doktorlar yalancı emzikleri önermiyorlar. Bunun sebebi ise anneyi emmeyi bırakıp, yalancı memeyi emmeleri olarak gösteriliyor. Bebeğin ilk altı ay anne sütüyle beslenmesi gerektiğini düşünürsek bu durum oldukça riskli oluyor.

Kızıma illa emzik vermeyi düşünmüyorum ama vermek durumunda kalırsam eğer diye elimin altında bulundurmak istedim. Bu emziklerin Türkiye'de satışı yok. Doğduktan sonra alayım desen, bir koşu çıkıp alamıyorsunuz yani. Ayrıca neden yok onu da anlamış değilim. Hadi Gumdrop'un satışı yok ama  Soothie'nin Philips'in olduğunu düşününce neden yok garip gerliyor insana. Her yere baktım, eczanelere de ama Philips'in emziklerinin arasında Soothie'yi göremedim.

Bir sürü yazı, bir sürü video var internette bu iki emzik hakkında. Hatta karşılaştırmalar yapılmış, bebekler en çok hangisini sevmiş, anneler anlatıyor. Bir de hastanelerin bu emzikleri verdiklerini yazmış çoğu anne. Bizde  neden vermiyorlar ki, bir emziği çok görüyor bizim hastaneler.

Ben ikisinden de ikişer tane almayı düşünmüştüm. Ebay'de bir satıcı iki markayı birleştirmiş satıyordu   ama sipariş vermek için baktıdığımda, daha önceden gördüğüm satışın bittiğini fark ettim.  Türkiye'ye yollayanları, artı kargo ücretininde en düşük olanını seçince elime GumDrop kaldı. Genelde ya ikisi kullanılıyor ya da GumDrop'u tercih ediyorlardı. Sebebi ise şeklinden dolayı GumDrop'un burnu açıkta bırakması. Herneyse. Bir kaç ürünle birlikte aldım emzikleri. Kız renklerini seçtim; pembe ve mor.  Üç adet emzik 5.45 dolar tuttu. Kargo ücretiye birlikte toplam 10 dolara denk geldi.

Bu emzikleri diğer emziklerden ayıran özellikler şöyle :

* Güvenlik : Dayanıklı, tek parça lateks içermeyen silikon malzemeden oluşu. Bu sayede emziğin parçalanma durumu ortadan kalkmış, bebeğin bu parçaları yutması da engellenmiş oluyormuş. Emziğin parçalanma durumu ise birleştirilmiş silikon emziklerde meydana geliyormuş.

*Ön, arka ve orta dişlerin kolay çıkmasına olanak sağlaması.

* BPA ve ftalat  içermemesi.

* Şekil itibariyle bebeğin yüzüne tam oturması.

*Diğer emziklere göre  hafif olması

*Anne memesine yakın bir emzik tasarımı varmış. Böylece anneyi emmekten vazgeçmiyorlar, emziğe dönüş yapmıyorlarmış.  Bebekler emziğin meme şeklini seviyorlarmış.

* Hastanelerde, yenidoğanlarda kullanılan bir emzik.

Daha fazla bilgiye internette ulaşabilirsiniz.  Bizim kızımız kullanır mı, kullanmaz mı bu emzikleri bilmiyorum ama renkleri ve şekilleri çok tatlı. Bir kaç ay sonra göreceğiz bakalım....





Günlük

Braxton Hicks Kasılması !?!?

Cumartesi, Temmuz 06, 2013

Bacak arası ağrısı, arada bir sıvı gelmesini yetmemiş olacak ki, bir de anlam veremediğim bir sancı yaşadım dün.

Her zamanki gibi sabah kalktım, ilaçlarımı içtim, kahvaltımı yaptım, eşimi yolcu ettim derken yoruldum diye yatağa uzanayım dedim. Garip bir şekilde birden karnımın sol üst kısmından alta kadar uzanan, oradan alt karnım ve kasıklarım oradan da bacak arama kadar uzanan inanılmaz bir sancı hissettim. Bu sancı öyle bir şeydi ki artarak devam ediyor ve kesilmiyordu. Hatta bir ara gözümden yaşlar süzülmeye başladı acıdan. Bir nevi adet sancısına benziyordu. Kızımda bu sancılar esnasında deli gibi kıpırdanıyordu.

O sırada eşimle telefonda konuşuyordum. Bu kasılmalar öncesinde, Ağustosun ortasında bir kaç günlüğüne evden gitmesi üzerine konuşulmuş, benimde buna baya bir canım sıkılmıştı. Açıkçası beni yalnız bırakmasını istemiyordum. Bir kaç günlük olsa bile. Ona taktım diye mi oldu, olcağı mı vardı, neydi bu bilmiyorum ama bu sancılar yaklaşık 10-15 dakika kadar sürdü. Telefonu kapattım. Zaten konuşacak durumda değildim. Bir sağa, bir sola kıvranırken elimle karnımı ovalıyordum. Acaba üşüttüm mü ayaklarımı diye de düşünüyordum bir yandan. Neyseki sonrasında geçti. Geçmeseydi doktorumu arayıp, en yakın hastaneye gidecektim zaten.

Telefonum yanımda olduğundan  hemen internete girip bakındım nedir bu diye. Braxton Hicks kasılmalarından söz ediliyordu ama belirtiler çokta örtüşmüyordu. Blog sayfalarında bu konuda yazılara bakınırken, bir anda herşeyi unutmuş kendimi doğum hikayeleri okurken buldum.  Bu sıralar daldan dala çok atlamaya başladım zaten. Duygusallık da başladı. Sanırım hala idrak edemiyorum bir bebeğimin olacağını. Doğum hikayeleri o yüzden bana çok tuhaf geliyor, sonra duygulanıp ağlamaya başlıyorum. İşin ilginç kısmı, sanki benim çocuğum olmuyor da o yüzden ağlıyormuşum gibime geliyor.  Bu neden çözemedim. Belkide odasının olmayışı, bir isminin olmayışı da sanki bir bebeğimiz olacağı gerçeğini algılamamızı engelliyor. O yüzden  odası bitince bize  dank edecekmiş gibi geliyor.

Bugün sipariş verdiğim emzikler gelince de ağladım zaten. Bunları mı emcek diye gözlerimden yaşlar geldi. Bir de emzikleri karnıma tutup 'bak emziklerin geldi' diye gösterdim bir yandan da ağlıyorum.  Ağlamalarım çok ilginç. Küçük bir çocuğun yalandan ağlaması gibi. İki ağlıyor sonra hemen ruh halim normale dönüyor, gülebiliyorum. Elinden oyuncağı alınmış çocuğun ağlamaya başlamasıyla, tekrar oyuncağı verdiğinde saniye de susup, gülücük saçması gibi... Duygusal durumumdan eser kalmıyor. Bir şeye sinirlendiğimde  de aynı şey oluyor. Hemen geçiyor. Sanki o az önceki ben değilim. Çok garip...


Braxton Hicks Kasılmaları Hakkında Bilgi - Buradan Bakabilirsiniz

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 28. Hafta

Cumartesi, Temmuz 06, 2013



Fotoğrafları hazırlarken eksik iki haftamın daha olduğunu fark ettim. Durum böyle olunca 25'ten 28. haftaya atlamış olduk. Göbek aldı başını gidiyor. Sanırım kızımın kendisini öne doğru itip durmasından kaynaklanıyor. Eski hareketli günlerine geri döndü. Özellikle de şu bir kaç gün içerisinde. Ağrılarım devam ediyor bu arada. Bir de bir kaç kez yaşadığım ufak su gelmeleri var.

1 Temmuzda doktorla randevumuz vardı. Benim ağrılarımın nedeni de ortaya çıktı bu sayede. Benim kız baş aşağı duruyormuş ve aşağı kadar inmiş. Erken doğma riskinden söz etmedi doktor ama bana baya sıkıntı yaşatacağını söyledi hamileliğimin geri kalan kısmında. Bir yandan da normal doğum istediğim için bunun iyi bir şey olduğunu söyledi. Pozisyonu değişmez mi diye sormayı unuttum ben o an. Artık bir dahaki kontrolde bakıp göreceğiz.

Kızım yüzünü göstermedi bize. Oysaki merak içerisindeydim göreceğim onu diye. Verilen ultrason çıktısında sadece kafası var. Yuvarlak bir çember. Anlamsız bakıp bakıp duruyoruz.  Hevesimiz kursağımızda kalınca acaba 3D ultrason mu çektirsek diye düşünmeye başladık. 1 kilo olmuş bizimkisi bu arada.

Ufak su gelmelerimden (ben öyle tahmin ediyorum) bahsettim. Bana iki çubuk şeklinde bir şey verdi, rengi mavi olursa suyumun geldiğine dair bir işaret olurmuş. Şeker yüklemesi de yapılacağından dah sonra  uğramak üzere çıktım doktorun yanından, gittim kanımı aldırmaya.

Bu şeker yüklemesinin ne kötü bir deneyim olduğunu fark ettim. Başta 'aa ne güzel bir tadı var' diye bir anda  diktiğim şerbetli su beni mahvetti. Arada bir yaşadığım akciğer sorunumu yaşadım ilk bir saatte. Nefes almada zorluk çekiyor aynı zamanda da baygınlık geçirecekmiş gibi hissediyordum. Midem çok kötüleşti ve reflu oldum. Hastanenin cafesinde, pencerenin yanında oturmuş hava alıyor olmam bile kendimi iyi hissetmemi sağlamıyordu. Ciğerlerim sıkışıyordu sanki içimde. Ne demeye dikip içtim ki sanki birden öyle.

Bir saat tamamlandığında kanımı aldırmaya gittim yeniden. Sonra başladı diğer ikinci bir saat. O sırada 3D ultrason yapan hastaneleri araştırmaya başladık. Renkli dopplerle birlikte yapılan yerleri eledik. Bir de aynı cihaz mı acaba diye de düşünüp durmaya başladık. Ona bak, buna bak, hastane ara, fiyat öğren derken saat geldi ve üçüncü kez kanımı verdim. Bir büyük bardak şekerli su  -ki çikolata yesem bir paket yine bu kadar şekerli gelmez-  5 tüp kandan sonra yaşadığım sıkıntılar, açlık hepsi beni enterasan bir hale getirdi. Midem bulandığından kusmamak içinde tutuyordum kendimi. Eğer kusarsam baştan alınırmış her şey. Reflu artık sınırlarını aştı zaten. Hayatımda hiç bu kadar şiddetli reflu olmamıştım. Hatta ilerleyen iki üç gün boyunca, yemek borum alev alev yanmaya devam etti.

Bir saatte sonuçlar için bekledikten sonra doktorun yanına gittik yine. Şekerim gayet normal çıktı ama demir eksikliği başlamış ve tiroidimde yükselme olmuş. İlaçlarımı iki katına çıkarttılar. Suya benzeyen şey o saate kadar gelmediğinden o çubuklarda bir şey çıkmadı. Gerçi eve döndüğüm günün ertesi günü yine aynı şeyi yaşadım. Neyin nesi anlamadım.

Hastaneden çıktıktan sonra yakında bulduğumuz 3D ultrason yerleri dolandık. Bir hastane renkli doppler sanmış. Bizide boşu boşuna yürütmüş oldular. Diğer hastaneye gittik bizde. Ona da geç kalmış olduk. Randevular bitmiş. Her ne kadar sinir olsam da, sonrasında 'vardır bir hayır, belki de  sakıncalı bu cihazlar bebek için' diye düşündüm. Daha detaylı araştırıp öğrenmek için sonraya bıraktık herşeyi. Zaten yorgunluktan bacak aram ağrıdan deliriyordu. Gerçi durmadım. Pazar var diye pazarı dolandım biraz. Pedikür yaptırayım ayaklarım çok kötü diyerek uygun fiyatlı kuaför aradım. Eşim artık çok yoruldum dediyse de bana, benden utan diye diye sürükledim yanımda her yere. Annem gelince bir de onla bir turladık pazarı. Sonra hadi bauhausa gidelim dedik. Bebeğin odası hala olmadığından fiyat araştırması yapmamız gerekiyordu. Bir de orayı dolandım. Eve vardığımızda bacaklarımın arasını hissetmiyordum resmen. O kadar çok yorulmuşum ki ertesi gün saat bire kadar uyumuşum. Kalktığımda ise yürüyemiyordum. Ayak tabanlarıma dikenler batıyordu sanki her yere bastığımda. Tabi bir gün öncesinde de çok gezdim. Yattığım günlerin acısını çıkardım resmen. Toplarsak eğer iki gün boyunca ortalama 20 ila 23 saat arası yürümüş oluyorum. Çok yürümüşüm ya... Oysaki bana ne kadar yürüdüm ki az yürüdüm gibi geliyordu. Bu durumu da eşim saat hesaplamasını yapınca anladım aslında...

Ama bir yüzünü gösterseydi keşke, bir görseydik keşke...



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 25. Hafta

Cumartesi, Temmuz 06, 2013


Çeşme'ye gittiğimiz haftadan itibaren ağrılarım başladı. Yürüdüğüm zamanlar bacak aramda başlayan ağrılar 23. haftalarımda hafifken, giderek artmaya başladı. Kendimi farkında olmadan çok yorduğumu düşünmeye başladım. İnternetten araştırdığımda bu ağrılarımın biraz erken başlamış olduğunu fark ettim. Neden erken başladığı konusunda da en ufak bir fikrim olmadı.  Artık yürüyemiyor, sağa sola dönemiyor, bu hareketleri yapmak istediğimde de inanılmaz bir acı hissediyordum. Durum böyle olunca  sürekli yatarak dinlenmeye başladım. Pilatesimi de yapamamaya 25. haftamın sonlarında bırakmak zorunda kaldım. Açıkçası hareket etmeye halim yoktu. Bende kendimi zorlamadım.  Tek değişen şey karnımdaki kaşıntı, gerinme ve acının geçmiş olmasıydı.

Ağrılarım 25. haftamda da devam ederken, iyi miyim acaba diyerek ev içi aktivitelerimi yaptığımda  bile ağrım oldu hep. Dinlenme sırasında olmadığından korkum olmadı. Kas ağrısına benzeyen bu ağrılar sadece bacaklarımı hareket ettirmeye çalışınca oluyordu. Merdivenler beni zorluyor, ciğerlerim ise nefes işlemimi gerçekleştirmemde pekte yardımcı olmuyor, zaman zaman sorun çıkarıyordu bana.
Bu kadar çabuk mu dedirtti bana. Gene nazara geldim diye düşündüm. Bir çok kadın son ayına kadar etrafta dolanıp dururken ve işlerini yaparken benim durumum bir anda değişmişti. Eh ufak çaplı depresif bir hal aldı beni. Yapılacak bir ton iş varken günlerimin elimden kayıp gitmesi durumu beni kaygılandırmaya başladı. Geçer elbet diye de günlerimi geçirdim.

Bu hafta doğum yapacağım hastanenin ücretsiz doğum kurslarına katılmaya devam ettim. Kurs sonrası doktoruma ağrılarımdan bahsettim. Bana çok erken başlamış, dinlen bol bol dedi. Kontrolüme daha olduğundan içerde neler oluyor bilemedim tabi. Bekleyip göreceğiz bakalım...



Fotograf Çekimi

Fotoğraf Çekimim...

Cumartesi, Temmuz 06, 2013


Kilyos Çekimi Backstage Fotoğraflarım
Burada 25 Haftalık Benim Minik Kızım

Bu Daha Önce Çekilmiş Bir Fotoğraf
22 Haftalık Kızımla Çekimdeyiz!

8 Haziran günü dış çekimi gerçekleştirdim.  Her ne kadar kendime bu son olmayacak desem de sonrasında gerçekleştirmek istediğim çekimlerimi askıya almak zorunda kaldım. Sebebleri daha sonraki yazılarımda yazıcam. Şimdilik olabildiğince sırayla yazmaya çalışıyorum.

Haziran ayı benim aktif olduğum bir aydı. Fotoğraf çekimlerimin olduğu günler ekstra aktif oluyordum.
Fotoğraf çekmeyi o kadar çok seviyorum ki çekim esnasında açıkçası hamile olduğum gerçeğini unutuyorum. Bunu da etraftan 'Aman dikkat, çıkma oralara napıyorsun, dur tutalım'  diye tepki verdiklerinde daha iyi anlıyordum.

Son çekimim Kilyos'taydı. Gezintimizden yeni dönmüş, yorgun argın ve banyo bile yapamamış ben, çekimler başlayınca kendimden geçtim, yorgunluk denilen şeyi de unuttum.  Zaten hep çekim sonrası yorulmuşum diyerek ayaklarımı uzattığımda aklımdan tek geçen şey hamile olmasaydım şunu da yapardım ya da şuraya buraya çıkardım ya da ışığı söyle kaldırıp o an böyle koyardım gibi şeyler düşünürdüm. Yorgunlukta bile çekimi düşünüyorum. Deseler bir tane daha var, kalkar başlardım çekmeye... Bitti diye öyle üzülüyordum ki. Kızımla baya bir gezentiydik ve çokta mutluyduk. Bunu biliyorum çünkü ben o kadar çok mutluydum ki o da içimde bunu hissederek deli gibi durmadan hareket ediyordu. Güzel modellerime bakıp kızımda güzel olsun diye içimden geçiriyor, belki o da fotoğrafçı olur diye hayaller kuruyordum. Kızım bir doğsun, onun da bir sürü fotoğrafını çekmek için  can atıyorum.

Şu an bunları yazarken  fotoğraf çekmeyi aşerdim resmen...

Günlük

Tatil Desek Değil, Öyle Bir Gezinti...

Cuma, Temmuz 05, 2013



İki Hatıra Fotoğrafımız Olsun Diye Çektiğimiz Fotoğrafımız
Burada 23 Haftalık Benim Minik Kızım

Tatil havasında değildi hiçbir şey ama en azından ortam değişikliğiydi. Stresten midir nedir kendimi yemeğe verdim o bir hafta boyunca. Gerçi yemeklerin çok güzel olması da ayrı bir konu...

İzmir'e akraba ziyaretimizden sonra, Çeşme Alaçatı'ya geçtik.  Kaldığımız Butik otel çok güzeldi. Ağaç ve çiçeklerle dolu bahçede otururken, bir kez daha yeşilin insana verdiği o eşsiz huzuru tattım.

Güzel mi güzel insanlar işletiyordu orayı. Köpüşte bizimle olduğu için (kendisi köpeğim olur) içimiz rahattı. Onun da keyfine diyecek yoktu tabi. Bahçe onun da çok hoşuna gitmişti.

Sabah kahvaltılarını unutamıyorum hala. Hamilelikten diyeceğim ama düşündüm de aslında değil. Şehirde aldığımız meyve, sebzelerin tadı tuzu olmadığından, organik yetişen herşeyin tadı bir başka oluyor. Durum böyle olunca, bir daha bulamayacağım diye o lezzetli şeyleri midesine olanca indiriyor, sonra neden bazı şeyleri artık sevmediğini anlıyor insan. Mesela ben domatesi çocukluğumda çok severdim. Hatta elma gibi ısıra ısıra, içindeki suyu içe içe bir hal olurdum. Sonraları domatesi sevmiyorum diyordum. Hatta salatadan ayıklardım. İşin aslını çok daha sonra fark ettim. Tadı o kadar kötüydü ki şimdiki domateslerin. Domatesden başka herşeye benziyordu. Bir köy domatesini yediğimde anladım. Ne güzel bir şeymiş bu! dediğimi hatırlıyorum. Çocukluğumda boşuna sevmediğimi fark ediyorum, tabi daha sonra neden sevmemeye başladığımı da. Bu bütün meyve ve sebzelerde geçerli tabi. Lezzettinin olmadığı bir yana, sağlığımızla oynadıklarını düşününce çok daha kötü hissediyorum. Kandırılmış hissediyorum hatta aptal yerine konulmuş...

Alaçatı gezintimizde muhteşem yemeklere doymak bilmeyen ben, bir haftada  üç kilo alarak rekorumu kırdım. Hatta karnımıda çatlatıyorum diye panik yaptım. Gerilen karnım deli gibi kaşınmaya başladı. Ne kadar krem sürsem de kaşınmaya devam etti. Kaşıntının yanında bir de patlayackmış gibi hissediyordum kendimi. Karnım gerildikçe ve şiştikçe de nefes alamaz hale geldim. Ayrıca göbek deliğini dik kesen kısım boyunca büyük bir acı hissediyordum. Hah işte durdum durdum şimdi göbeği çatlatıyorum hayırlı olsun diye de düşünmeden edemedim. Neyseki İstanbul dönüşü kendime dikkat ettim de 2 kilomu geri verdim. Hiç bir yerimde çatlamadı. Ben de derin bir oh çektim....

Bakmayın Sırıttığıma Eşim Gül Dedi Diye Gülüyorum. Oysa ki Kaşıntı ve Gerinmeden Duyduğum Acıyı Bir Ben Bilirim...


Aklım hala yemeklerinde ve o muhteşem bisküvili dondurmasında...



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 24. Hafta

Cuma, Temmuz 05, 2013


Gezi olaylarından dolayı garip bir iki hafta geçirdik. O yüzden geçen iki haftanın fotoğrafları yok. Gezi olaylarının başlamasıyla değişen ruh halime bir de yaşadığım biber gazı tecrübem eklendi. Bebeğim o ana kadar kıpır kıpır iken polislerin çekildik dediği gün bir güzel biber gazı yedim. Evimiz Beşiktaş'a yakın olduğundan atılan gazların nasibini alıyorduk. Tabi bebeğimde aldı.

Beşiktaş'ta karnımız acıktığı için bir yerde yemek yemek için oturduk. Bayrağımı da almış yemeğimi dört gözle bekliyordum. Derken insanların kaçışmalarını gördüm. Yanıbaşımızdan geçip giden bir kaç kızın yüzüne baktığımda, gözlerinin şiş ve yaşlar aktığını gördüm. Ağızlarını da kapattıkları için bir yerlerde gaz attıklarını anladım. Zaten kısa bir süre sonra gazın kokusu geldi. Çoluk çocuğun oturduğu, şenlik havasında, muhabbetli sohbetli neşeli ortam bir anda değişti. Üst katların kapalı olduğunu düşünerek yukarı çıktım ama hiç bir katın penceresi olmadığını fark ettim. Olabildiğince nefesimi tutmaya çalıştıysam da sürekli yapamıyordum bunu. Hesabı ödeyip hızlıca uzaklaşmaktı tek istediğim. Tekrar aşağı inip hesap için kasaya gittik. Çalışanlara hemen gitmemiz lazım dedim. Hamile olduğumu fark etmemişler. Söylediğimde ise eşarbıma limon suyu sıktılar bolca. Ödedik hesabı ama aldığımız herşeyi de gerimizde bıraktık. Uzaklaştık ordan ve evin yolunu tuttuk ama bebeğim ilerleyen bir kaç gün içerisinde hiç hareket etmedi.

Doktora bu konuyla ilgili bilgilendirdim  ama ne gibi bir yan etkisi olabilir bebeğe bilemedi. Bilebilmesi için atılan gazın bileşenlerini bilmeleri gerekiyormuş. Devlet bunu açıklamadığı sürece de bilemeyecekmişiz. Eğer bir etkisi olduysa da bebeğin solunum yoluna  olmuştur dedi. İnternette de pek bir bilgilendirme yok bu konuda. Umarım olmamıştır bir şey. O kadar korkutucu ki. Kimyasal basıp insanların üzerine çoluk çocuk, ihtiyar, hamile, genç dinlemiyorlar. Gazı attıkları yer ara sokaklar olunca işin rengi değişiyor tabi.

Moraller çok bozuk. Ağırlaşmadan tatil yapmak için yer ayırtmıştık ama ne moral kaldı ne bir şey ama yaşadığım bu olaydan sonra olaylara da çok yakın yaşadığımız için ailem bizi aldı ve bir haftalığına uzaklaştık İstanbul'dan.

İstanbul'dan uzaklaşmak pek bir şey değitirmedi aslında. Keyif yok, moral yok. Geçtiğimiz, gezdiğimiz her yer de insanlar ayaktaydı. Mekan değiştiriyorduk bir nevi.

Çok üzülüyordum ve bebeğimin bu sessizliği beni derinden etkilese de bir yandan da içimde gelecek için bir umut doğduğu için seviniyordum. Kızım daha iyi bir Türkiye'de yaşayabilecek, özgür olabilecek diye...

Neyse ki  ilerleyen günlerde kıpırdamaya başladı ama o kadar azdı ki.  Gaz mı, benim psikolojim mi onu böyle yaptı, yoksa her ikiside mi bilemiyorum. Doğduğu zaman daha iyi anlayacağız sanırım.
Ah benim minik kızım, ne yaptı sana polis amcalar...


Herşey ne de güzel başlamıştı...
Kızım 23 haftalık


 

Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 21. Hafta

Cuma, Temmuz 05, 2013

Yaklaşık bir buçuk aydan beri yazmıyorum. E haliyle baya bir şeyler oldu...Fotoğraf çekemediğim bazı haftalar da oldu ama bugünden itibaren yeniden günlüğüme el atmış bulunmaktayım. Bu yüzden olabildiğince birikmiş şeyleri yüklemeye ve arka arkaya yazılarımı gireceğim. Başlıyorum!




Hamileliğimde zahirlenmede yaşadım. Gerçi öyle olduğunu tahmin ediyoruz. Herşey yolunda gidiyordu aslında. Etraftan  'aa çok iyisin, çok hareketlisin, karnında çok çıkmamış' gibi lafları işittiğim oluyordu. Tam da bu tarz bir muhabbetin yapıldığı bir akşamın sabahı çok kötü uyandım.

Midemde bir gariplik hissediyordum. Tiroidim için içtiğim haptan sonra 30-45 dk gibi bir şey yememem gerektiğinden muhtemelen acıkmışım düşüncesiyle saatime baktım. İlaçları aldığımın üzerinden yaklaşık 1 saat geçmişti. Eşimi de uyandırıp çok acıktığımı, kahvaltı için kalkmamız gerektiğini söyledim. Kalktık ve kahvaltı hazırlamaya başladık. Kahvaltı hazırlarken başım döndü ve gözlerim kararmaya başladı. Açıkçası kendimi zorladım, yaptığım işi yarım bırakmayayım diye ama bir süre sonra dayanamadım ve koltuğa uzandım. Kahvaltı hazırdı hazır olmasına ama ben kalkıp yeme enerjisini kendimde bulamıyordum. Bir süre geçtikten sonra nihayet azıcık bir enerji buldum ve yersem bir şeyler düzelirim diyerek kalktım sofraya...

Yemeğimi yerken daha da kötü oldum. Hatta midem de bulanmaya başladı. Sıcaklık bastı ve nefes alış verişlerim değişti. Ben çok kötüyüm diyerek yeniden koltuğa uzandım. Tansiyonla alakalı olduğunu düşündüm açıkçası ve ayaklarımı kaldırıp bir süre uzanırsam geçer diye bekledim. Garip olan mide bulantısıydı.

Tansiyon aletiyle belli aralıklarla tansiyonumu ölçtüm. Baya düşmüştü. Cehennem gibi dakikalarım başladı ve hatta öleceğimi bile düşündüm. Bu arada minik kızım içimde deli gibi çırpınıyordu. O kadar hareketliydi ki bir ara karnımdan dışarı çıkacak sandım.

Ne yatabiliyorum, ne kalkabiliyorum, ne de oturabiliyordum. Sabit kalamıyordum onu biliyorum. Midem bulanmaya da devam ediyordu. Bir ara tuvalete gitsem mi diye ayağa kalkmak istesem de başım dödüğü için geri yattım. Bir oraya bir buraya dönüp dururken ellerimin terlediğini fark ettim. Kalbimde yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Tansiyonumu yeniden ölçtük. Daha da düşmüştü. Büyük 5.5, küçük 3.5 ama nabzım 90'ı geçmişti. Tam ben çok kötüyüm artık dayanamıyorum hastaneye gidelim diyecekken kusmaya başladım. Karnımda kusma esnasında kasıldığı için acımıştı. Kusmam biraz uzun sürdü ama bittiğinde gözlerimdeki perde kalkmıştı resmen. Kendimi o kadar iyi hissettim ki. Nabzım olması gerektiği seviyeye geldi hemen. Tansiyonum da bir süre sonra normale döndü.

O gün doktorla randevum da vardı. Ben o halimle ruh gibi bir şekilde karşıya geçip doktora gittim. Yaşadıklarımı anlatınca zehirlenme olabileceğini söyledi doktor.  Zaten bende öyle düşünmüştüm.

Bu öyle bir sarsıntı yaşattı ki bana iki gün kendime gelemedim. Nazara da inanan biri olarak, nazar değdi kesin diye düşündüm ve  etraftan çekinmeye başladım. Özellikle de bir kaç kişiden.

Psikolojisi ayrı zaten. O an öyle düşünceler geçmişti ki beynimden, ben öleceğim de, bebeğim de ölecek diye çok kötü oldum. Neyseki ne bana, ne ona bir şey olmadı. Atlattık gitti...


 

Günlük

Anne Adayının İlk Anneler Günü

Salı, Mayıs 21, 2013

 



Bir anne adayının anneler günü nasıl geçer? Tabi ki gezer gezer, yer içer, tuvalete gider ve bu döngü böyle sürer gider. Ta ki yorulup 'Yoruldum. Gidelim. Uzanmam lazım' diyene kadar...

Babamın Şile yoluna dönmeden önce tabelasını gördüğü gölü keşfetmek üzere, annem, babam, ben, eşim ve minik kızımla birlikte Şile yollarına koyulduk. Orası mı, burası mı derken yol üzerinde köylülerin sattığı bir takım sebze, meyve, yumurta gibi ıvır zıvırları toplaya toplaya göle vardık. Kocaman bir göl, etrafında piknik alanları ve restoran bizi karşıladı. Biraz yürüyüş yaptık gölün etrafında. Yürüyüş esnasında ördek, kurbağa ve su yılanı da görmüş olduk. Geri dönüşe geçtiğimiz de ise bir teyze bize karpuz verdi. Böyle durumlarda acaba hamile olduğum alnımda yazıyor mu diye düşnüyorum. Sulu, lezzetli karpuzlarımızı yiye yiye geri döndük. Ardından köylülerden aldığımız çilekleri de yedik. Yedik yedik doyduk mu; doymadık. Haydi yemek yiyelim diye gittik göl kenarındaki restorana. Hiç acıkmamıştım aslında ama gözü doymayınca yiyor insan işte. Orda da bir güzel yedik, ardındanda bir demlik çay söyleyip bir güzel içtik. Baya güzel çaydı ama. Haydi kalkalım, biraz yürüyelim yediklerimizi eritelim dedik. Öyle çokta yürümedik. Resmen iki adım attık, geri döndük. Dedik Şile'ye gidelim, hem dondurma da yeriz. Bindik arabaya gittik Şile'nin merkezine. Maç nedeniyle sokaklar boş. Hava serinledi diye dondurmadan vazgeçtik. Şile bezinden elbiseler aldım karnım çıkınca giyerim diye. Normalde alıp giyeceğim elbiseler değil ama ortada kalmamak için sonra aldım gitti. Alışveriş ve gezinti bitince tatlı yiyelim dedik. Zaten ben çekirdekte yeriz diye bakkaldan koşa koşa çekirdek de aldım. Aman aç kalmayalım! Tatlımızı annemlerin orda bir işkembeci var orda yemeğe karar verdik. İşkembeci olduğuna bakmayın. Adamların her yemeği hatta tatlıları muhteşem. Bir tadına bakınca sürekli uğrak yeriniz oluyor. Mekanın sütlaçları güzel olduğundan orda yiyelim istedik. Eksik kalmamalı tabi...Üşenmedik gittik, tatlımızı da yedik. Nihayetinde eve döndük sonra.
Ee çekirdek almıştım ben. Onu da açtım yedim. Sonuç: şişmiş bir göbek, rahatsızlık had safhada.

Anneler günüm kutlu olsun!!


Karpuzum ve Ben



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 20. Hafta

Salı, Mayıs 21, 2013



Uzun bir zaman sonra, aslında ben 21. haftam içerisindeyken, vakitsizlikten anca 20. haftamın fotoğrafını yükleyebiliyorum.

20. haftam da çok yoğun geçti. Fotoğraf çekimleri, resim kursu, birikmiş işler derken vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım.

Hamilelik inişli çıkışlı geçmeye devam ediyor. Eski enerjimin geri gelmeyeceğini artık anlamış bulunuyorum. O yüzden yoruldum mu dinleniyor, enerji toplamak için  olabildiğince beslenmeme dikkat ediyorum. Son zamanlarda bir balık salata krizim başladı. Hamilelikte sınırlı balık tüketimi olmasa hergün bıkana kadar yerim herlade.  Tansiyon problemi çektim hafta başlarında. O kadar düşüyordu ki 7'ye 4'ü gördüm. Hatta bir ara 3.5 oldu küçük tansiyonum. İnternette araştırdık. Sebeplerin iki tanesi üzerinde durdum. Birincisi uzun aralıklarla yemek yemek, ikincisi yeteri kadar su içmemek. Yemeklerime ara öğünler ekledim ve suyu daha fazla içmeye başladım. Sonuç; hafta başlarında düşen tansiyondan eser kalmadı. Liseden itibaren su içmeye başlayan biri olarak su içme alışkanlığım çok kötüdür. Su içmeye kendimi resmen zorluyorum. Günde bir litre düzenli içmeye başladığımdan bir kaç gün sonra, midem bulanmaya başlıyor. Sonrasında ise suyu içmeyi bırakın suyu görmek bile istemiyorum. Neden böyle birşey oluyor anlamıyorum ama ezelden beri su benim midemi bulandırır.

Kilom sabitliğini koruyor. Biraz bende takıntılık oldu aslında o yüzden sabitliğini koruyor. Bazen fazla yemek yediğim zaman, özellikle annemlere gidip gelmişsem kilo almış oluyorum ama hemen hafif yemeklere geçiş yaparak bir iki günde aldığım gereksiz kiloları veriyorum. Hedefim altıncı ayımın sonuna kadar 60'ı geçmemek. Şu an 58.800 olduğumu düşünürsek şansım var gibi gözüküyor.

Hemen hemen tüm vücudumda ve suratımda damarlarım ve kılcal damarlarım belirginleşti. Özellikle diz kapaklarımın arkasındaki damarlarda sızılar oluşmaya başladı. Varislerden korktuğum için aklıma geldikçe bacaklarımı havaya kaldırmaya çalışıyorum. Pilates bacak hareketlerini yapıp rahatlatmaya çalışıyorum. Bir yandan da  gözümün altındaki kılcal damarımın çatlamasına  üzülüyorum. 19. haftamda bir gecede ne olduysa çatlayıverdi. O kadar moralim bozuldu ki. Bir kaç yerimde daha kılcal damar çatlaması var. Doğum sonrası bana iş çıktı başka bir şey değil...Allahtan karnımda ya da her hangi başka bir yerimde çatlak yok.

Bu hafta bir değişiklik ise kızımın tekmeleri. Tekmeleri hissedilir derecede arttı. Hatta zaman zaman canımı bile acıtıyor. Bu kadar küçük iken canımı acıtıyor ise, daha büyüyünce ne olacak benim halim bilmiyorum. Gözümü korkuttu. Hissetmenin dışında dışarıdan da hareketleri gözüküyor. İlk annem elini koyup hissetmişti. Kızım büyük annesine merhaba demiş oldu. Olayı eşime anlattığımda ise o da şansını denedi. Garip bir şey var ki hareket halinde iken ben elimi koyduğumda hareketlerine devam ederken, başka biri koyduğunda duruyor. Hissetmek isteyenin biraz sabırlı olması lazım. Eşimde sabırlı oldu ve kızımızla ilk temasını gerçekleştirdi. Ondan sonraki günler ise hem hissettik, hem de gözümüzle gördük. Çok değişik bir şey insanın karnının ileri geri oynamalarına şahit olması... Geçen gün Django filmini izlerken başlangınçta çalan şarkıda kızım çoştu resmen. Nasıl kıpırdanmaksa o. Canımı yaktı hatta. Sonra rahatsız mı oldu acaba diyerek sesini kıstık filmin. Kısmamızla durması bir oldu. O kadar şaşırmıştım ki. Sesini tekrar açtığımız da yeniden başladı kıpır kıpır olmaya. Acaba sevdi mi diye bile düşündüm. Hatta eşime kapama sesini bak oynuyor içeride dedim. Gözümde canlandırdım da sonra oynadığını baya bir güldüm. Sevdi mi, rahatsız mı oldu bilemedik. Nasıl anlaşılır ki bu? Hani anlasak ona göre sevdiği şeyleri ona ulaştırsak.

Kızıma hala isim bulamadım bu arada. Erkek ismi zor diye düşünürdüm ama kıza da isim bulmak çok zormuş. İnternette sayısız isimlere baktım ama bir tanesini bile beğenemedim. Kızım isimsiz kaldı...



Hamilelik Günlüğüm

Geri Sayım : 19. Hafta

Cuma, Mayıs 10, 2013


19. Haftamın sonlarında olduğumu düşünürsek 40 haftalık sürecimin yarısını tamamlamış bulunuyorum.

Hissedemediğim kıpırtıları artık hissediyorum. 14. haftamda minik elektrik çarpması olarak hissettiğim kıpırdanmaları daha sonra suyun içerisinde oluşan dalga misaline dönüştü. Şimdilerde ise  sanki kalp atışı gibi...

Aldığım fazladan iki kilomu verdim. Böylece altıncı ayımın sonuna kadar kalmayı hedeflediğim kilomdayım. Ancak güne güzel başlayıp gün sonunda yiyecek konusunda sapıtıyorum. Genelde eve sokulan abur cuburlar buna sebep oluyor. Dayanamıyor, bende yiyeceğim diyip atlıyorum üstüne ne varsa. Az önce olduğu gibi mesela. Ne kadar bilsemde cipsin zararlı olduğunu dayanamadım yedim ve şu anda patlayacak gibiyim. Nefes alıp vermelerim bile değişti. Yeniden bunun son olduğunu söyleyerek, yarın yeme düzenime temiz bir sayfa açacağım diyip, kendime söz verdim.

Geçen haftadan beri her gün dışarıda bir oraya bir buraya koşturmaktan yorgun düştüm. Özellikle şu son üç gündür kendime gelemiyorum. Dinlenmek içinde vaktim yok ne yazık ki. Yarın öğlen sıralarında başlayacak koşuşturmam akşam saatlerine kadar devam edecek. Ertesi gün ise anneler günü olduğu için yine dışarıda olacağım. Sonraki gün doktor koşuşturmam var. Triodimin kontrol vakti geldi. Umarım herhangi bir terslik çıkmaz. Perşembe gününe kadar evde olamayacağım. Bu sebepten dolayı da dinlenmeme daha var gibi gözüküyor. Aslında evde kalsam ne olacak ki. Evde bir yığın iş beni bekliyor!

Çok yorgunum...


Günlük

Rüyalar...

Perşembe, Mayıs 09, 2013

Hamilelikte rüyaların artacağını okumuştum. Uzun zamandan beri rüya göremediğim için bu duruma çok sevinmiştim. O yüzden merakla bekliyordum.

Önceleri hayat derdinden uzakta olduğum zamanlar benim rüyalarım birer film gibiydi. Hemen hemen her gece enterasan rüyalar görürdüm. Hatta bir çoğunu üretkenliğim için kullanmışımdır, ya da daha sonra hayata geçirebilmek için kenara not almışımdır.  Sırf rüya görebilmek için olabildiğince uyumaya çalıştığımı hatırlıyorum. Rüyaya yattığım bile olmuştur. Bir dönem o kadar kendimi kaptırmıştım ki, bazı olayların rüya mıydı, yoksa gerçek miydi diye düşünüp, ayırt edemez hale gelmiştim.

Uzun bir süredir rüya göremiyordum. Bunun en büyük sebebinin de kendimle başbaşa kalamadığıma veriyordum. Sürekli bir koşuşturmaca vardı hayatımda; ya fiziken ya da beynen...

Hamileliğimin başlarında rüya görmeye başladım yeniden. Çok mutluydum bir görseniz. Yaratıcı rüyalar değildi ama rüya görüyordum ya ne görsem sorun değildi.  En dikkate değer olanı, rüyamda doktorumun kız çocuk sahibi olacağımı söylemesiydi sanırım. Gerçekleşen rüyam diyeyim ya da..
Bir süre rüya gördükten sonra rüyalarım kesildi. Hepsi bu muydu diye düşünürken son zamanlarda yeniden başladı. İlginç olanları da vardı aralarında, hemde baya ilginç olanları. Hatta saatlerce beni şoka sokan rüyalar. Tabi ben size onlardan bahsetmeyeceğim.

Aklımda kalan bir rüya var ki onu da geçen hafta gördüm. Rüyamda doğum yapıyorum ama evde. Evde doğum yapmak isteyen biri olarak hiç de şaşırtıcı değil. Teyzem var yanımda, doğumu gerçekleştirmek için yanımda bulunuyor. Tabi gerçekte öyle bir tecrübesi yok. Ben doğuruyor gibi değilim. Gayet normal bir şekilde duruyorum ve teyzeme soruyorum kafası gözüküyor mu diye. Teyzemin alnından terler boşalıyor, suratı da korku, telaş ve endişe içerisinde. Bana 'on dakika önce doğurmalıydın ne yapıcaz şimdi ıkınmalısın' diyor. Ben, bende öyle bir hissin olmadığını acaba doğuma var mı daha biz mi erken başladık diyorum. Teyzem ısrarla on dakika önce doğmalıydı diyip duruyordu. Bense bir o kadar sakindim. O sırada uyandım. Garip bir rüyaydı. Aynı zamanda da gerçekçiydi. Hiç beni korkutmadığı gibi doğuma karşı daha pozitif bakmamı bile sağladı bu rüya.

İkinci rüyam ise bu hafta başlarındaydı. Kızım doğmuş hatta büyümüş, konuşuyor! Bir yaşlarında. Yarım yamalak konuşuyor. Ben yatağımda yatıyorum, o ise beni uyandırmaya gelmiş köpeğim Köpüş'le birlikte. Ben ikinci çocuğuma hamileymişim. İlk aylarımmış ve bu yüzden yorgunmuşum. Kızıma yorgun olduğumu anlatmaya çalışıyorum ve sebebininde minik kardeşi olduğunu söylüyorum. O da karnıma parmağını uzatıp kızıyor, neden annemi yoruyorsun diye. Gülüyorum ve anlatmaya başlıyorum, kendisine de hamileyken aynı şeyleri yaşadığımı filan söylüyorum. Yumuşuyor hemen. Köpüş'le birlikte üzerime atlıyorlar, bir o öpüyor, bir Köpüş yalıyor. Yatağın içinde bir o yana, bir bu yana yuvarlanıyoruz. Bana annemle babamın geleceğini haber veriyor. Sonra kahvaltı hazırlamak için kalkıyorum. O sırada kapı çalıyor, geldiler diyorum ve uyanıyorum.

Ay ne güzel rüyaydı! Hem de gerçekçiydi. Uyandığımda bir süre etkisinde kaldım zaten. Ayrıca güne pozitif başlamak içinde baya iyiydi.

Hamilelikte akılda kalan ilginç, güzel rüyalar gören ve anlatan kimseyi duymadım etrafımda ama şu an çok merak ediyorum nedense...

Blogumda bulunan fotoğraflar bana aittir. Yazılı iznim olmadan hiç bir şekilde kullanılamaz.




Popular Posts